TÜRKÇENİN DÜNYA DİLLERİNE ETKİSİ 
Prof. Dr. Günay KARAAĞAÇ 
Öğrenme ve öğretmeler sürecinin bir sonucu olan bu diller arası alışverişler, o dillerin 
konuşurlarının türlü düzlemlerdeki karşılıklı ilişkilerinden ortaya çıkar. Dillerin dünya 
üzerinde kapladığı coğrafya ile bu coğrafyada yaşayanların ilişkiler süreci, yani tarih, bu 
konunun ana eksenleridir; çünkü her kişi ya da topluluk, kendisininkinden farklı 
coğrafyalarda yaşayan ve farklı bilgilendirme yollarından geçmiş başka kişi ya da 
topluluklardan yeni şeyler öğrenir ve öğrendiklerinin adını da kendi diline taşır.  
Bilgilenme, bir toplumun kendi yapıp etmeleri kadar başka toplumlardan öğrendikleri 
veya öğrenebildiklerine de bağlıdır. Günümüz insanının bilgilerinin büyük kısmı, içinde 
yaşadığı toplumdan çok, başka toplumlara aittir. Çağımız insanının birden fazla yabancı dile 
gerek duyması da bu yüzdendir. Eski devirlerde göçler, savaşlar, ticaret kervanları ve din 
yayıcılarıyla taşınabilen bilgiler,  bugün, çok kısa bir sürede dünyanın her yerine 
ulaşabilmektedir.  Küreselleşmeyi bu anlamda, tekniğin dünyayı küçültmesi anlamında 
anlamak gerekmektedir. Eski devirlerde yalnızca yöneticilerini eğiten halklar, tek tanrılı 
dinlerle birlikte eğitim-öğretim hizmetinin demokratikleşmesiyle, cami avlularındaki 
medreseler ile kilise avlularındaki manastırların bu demokratikleşmenin başlangıç noktalarını 
oluşturmasıyla hız kazanan bilgi birikimi, daha bu çağlarda ulusal sınırlara sığmaz olmuştu. 
Bu bilgi birikiminin ve ulaşılan yeni bilgilerin çok kısa bir sürede dünyayı kuşatabilmesi, 
küreselleşmenin anlamı olmuştur. 
Topluluklar arasındaki tarih ve coğrafya farklılığına doğru orantılı olarak bağlı olan bu 
almalar, binlerce yıl önce başladığı kabul edilen, henüz tamamlanmamış ve hiç bir zaman da 
sona ermeyecek olan bir süreci, “dil ailelerinin oluşma süreci”ni temsil ederler. Arka 
planında, yakın zamana kadar bir hanedanlar tarihi olan dünya tarihinin kavim bölünme ve 
birleşmelerinin yattığı bu toplumlar arası  ilişkiler süreci, yerli yersiz, gönüllü gönülsüz, haklı  
haksız dil bölünme ve birleşmeleri yaratır; her dil, bir başka dilden şu veya bu ölçüde 
etkilenerek, tarih dediğimiz bu süreç, böylece sürüp gider. Tarihçilerin en güvenilir kaynakları 
olarak dil verileri, bize, tarihin bir savaşlar tarihinden ibaret olmadığını, savaşların birkaç 
saatlik, birkaç günlük işler olduğunu, asıl tarihin, savaşlar da dahil, bir ilişkiler tarihi, bir 
öğrenmeler ve öğretmeler süreci olduğunu göstermektedir. 
Türkçe, bugün yaşayan dillerin en yaşlılarından biridir ve bu tarih derinliği yanında 
mekanca da geniş bir coğrafyaya sahiptir. Türkçenin konuşucuları, bu geniş tarih ve coğrafya 
diliminde birçok devlet kurmuşlar, komşuluklarında yer alan kavimlerden birçok bilgi 
öğrenmişler ve komşularına da birçok bilgi öğretmişlerdir. Dolayısıyla, Türklerin komşularına 
öğrettikleri ile komşularından öğrendikleri bilgilerin adları, Türkçe ile ona komşu olarak 
yaşayan başka diller arasında, oldukça zengin bir söz alış verişine yol açmıştır. 
Öğrenme ve öğretmeler sürecinin bir sonucu olan bu diller arası alışverişler, Türkçe 
kadar komşusu ulusların dillerini de ilgilendiren bir konudur. Türkçe ve komşu diller 
konusunda, bugüne kadar yüzün üzerinde kitap ve on binin üzerinde makalenin yazılması, 
Türkçenin tarihçe derinliği ve coğrafyaca genişliğinin bir sonucudur. Sayıları böylesine 
kabarık olan bu kitap ve makaleler içinde, türkologlara ait olanlar, pek sınırlı sayıdadır; çünkü 
dediğimiz gibi, bu konu, türkologlar kadar sinolog, hungarolog, islavist, arabist, vb. 
araştırmacıları da ilgilendirmektedir. 
“İlk çağlardan beri, gerek Avrupa gerekse Asya’daki tarım kuşağında yaşayan ülkelerin 
tarih kayıtlarında geçen ve hep kuzeyden geldiği söylenen kavimler arasında değişik adlarla 
da olsa yer alan Türkler, tarihin bildiği kadarıyla, sadece bozkır kuşağının tek hakimi olmakla 
kalmamışlar, aynı zamanda, Çin, Kuzey Hindistan ve Ortadoğu’yu içine alan tarım kuşağını 
da yurt edinmişlerdi. Bu sebeple de bugün, nüfus yoğunluğu Türkistan, Hazar çevresi ve 
Anadolu ekseninde olmak üzere yaklaşık 6-7 milyon kilometrekareyi kaplayan Türk dili, tarih 
içinde, Sibirya’dan Doğu Avrupa’ya, Orta Asya’dan Orta Akdeniz’e kadar yaklaşık 11 milyon 
kilometrekarelik bir coğrafyaya yayılmıştır. Bu yazımızda, Türklerin ve dolayısıyla Türkçenin 
bu geniş coğrafyasında yaşanmış ve yaşanmakta olan komşuluk ilişkilerine bağlı olarak, 
Çince, Farsça, Urduca, Arapça, Rusça, Ukranca, Ermenice, Macarca, Fince, Romence, 
Bulgarca, Sırp-Hırvatça, Çekçe, İtalyanca, Arnavutça, Yunanca, Lehçe, Fransızca, Almanca, 
İngilizce vs. gibi dillerle Türkçenin ilişkilerinden söz edeceğiz”
1 
Türkçe ile komşu diller arasındaki alış verişler, Türkler ile komşu uluslar arasındaki 
bilgi alışverişini gösterir. Komşulardan birinin diğerinden öğrendiği her bilgi, genellikle, 
komşunun dilindeki adıyla tanındı. Kısacası, Türkçe ile Türkçeye komşu olarak yaşamış ve 
yaşamakta olan diller arası ilişkilerin tespiti demek, bir ölçüde, Türklerle komşuları arasındaki 
ilişkilerin tespiti, Türklerin komşularına öğrettikleri ile komşularının Türklere öğrettiklerinin 
belirlenmesi demektir. 
Şimdi Türkçenin komşularıyla ilişkilerini ve bu ilişkiler konusunda yapılan çalışmaları 
kısaca gözden geçirelim. Bilindiği gibi özel adların her türü, tarih ve coğrafyanın, yani 
ansiklopedilerin malı olan dil birimleridir ve anlam boşalmasına uğradıkları için dil ve 
düşünce dünyasının üyeleri olmaktan uzaktırlar. Biz, burada, Türkçenin derin tarih ve geniş 
coğrafyasından miras kalan her türlü özel adı bir kıyıya bırakarak, Türkçe ile komşu diller 
arasında, birinden diğerine bilgi taşımış, gittiği dilin anlam örgüsünde kendisine yer bulmuş 
sözlük birimlerinden söz edeceğiz. ve Türkçenin bu dillerle olan gramer ilişkilerinden, bu 
konularda yapılmış çalışmalardan  söz edeceğiz.  
1. Türkçe-Çince İlişkileri 
Bugünden binlerce yıl öncelere uzanan Türk-Çin ilişkilerinin ilk devirleri tamamen 
karanlıktır. Çin kaynaklarında “sien-pi, tu-yü hun, hiung-nu, ti, tik, tinglin, t'ie-le” gibi adlarla 
zikredilen kuzey kavimlerinin Türklüklerini tarihçiler tartışadursunlar, Türkçede, “Türk” 
adının ilk defa kullanıldığı Kök Türkler devrinden günümüze kadar süren Türk-Çin 
ilişkilerinin bile hayli derin olduğu bilinmektedir. Ticaretten savaşa, aynı devletin 
vatandaşlığından dindaşlığa kadar her türlü komşuluk ilişkilerini yaşamış olan bu iki ulus, 
günümüz dünyasının en eski komşularıdır. Çağlar boyu süren bu komşuluk, bu iç içelik, 
mutlaka, bu ulusların dillerine de yansımıştır.  
Türkçe ve diğer Altay dilleri ile Çince üzerindeki çalışmalar, bugün için çok yetersizdir. 
Henüz Altay dillerinin ve Çincenin tarihî sözlükleri hazırlanmamış ve bütün bu dillerdeki 
kelime kök ve aileleri tespit edilmemiştir. Dolayısıyla, bugün, ancak Çin kaynaklarında geçen 
"Çin transkripsiyonlu Türkçe kelimeler"den bahsedebiliyoruz veya Türkçede ailesini yahut 
Altay dillerindeki paralellerini tespit edemediğimiz herhangi bir kelimeyi Çince (veya Farsça, 
Tohorca, Sanskritçe, Tibetçe, vs.) kabul etmekten daha ileri bir çalışma yapamıyoruz. 
Çinliler, şu anki bilgilerimize göre, Türklerden çok daha önce yazıyı kullanmağa 
başlamışlardır. Onların bilhassa Türkçenin yazıya geçirilmiş en eski örneklerinin bulunduğu 
8. yüzyıldan daha önceki yazılı eserleri, Türkçeye ve diğer Altay dillerine ait değerli bir 
malzeme yığınını barındırırlar. Şimdiye kadar değerlendirilemeyen bu malzeme, 8. yüzyıl 
öncesi Türk tarihi ve Türk dili tarihi açısından çok önemlidir; fakat bu malzeme yığınının 
değerlendirilmesi güçlüklerle doludur. Bu güçlükler, 1941'de, L. Ligeti'nin “Çin 
Transkripsiyonlu Barbar Glosarları Meselesi” adlı yazısında ele alınmıştır.
2 Ligeti, bu 
yazısında, sinologların Altay dillerinin meseleleriyle ilgilenmediklerinden, Altay dillerini 
                                                 
1
 Öztekten, Özkan : ‘Türkçenin Dünya Dillerine Etkisine Genel Bir Bakış’, V. Lefke Edebiyat Buluşması-Türkçenin Dinya Dillerine Etkisi, 
Ankara 2004, 5-20.s. 
2 Ligeti, Lajos: A kina⎨-〈t⎨r〈sos barbar ny⎡lvi glosszak k⎡rd⎡se, Nyk. L1/ 1941, 174-297. s. 
 
(Ligeti, Lajos: A magyar nyelv török kapcsol〈tai ⎡s ami körülöttük van II, Budapest 1979, 201-234.s).  
bilenlerin ve bu yolda araştırma yapanların da Çincenin bilmeceleri karşısında kılavuzsuz 
çırpındıklarından şikayet eder. Bunlara ek olarak, Çincenin tarihinde (bilhassa kelime sonu 
seslerinde) hem ses hem imlâ bakımından büyük değişiklikler olduğunu vurgulayıp Türkçe-
Çince ilişkisini araştırmada yardımlarına muhtaç olduğumuz Çin transkripsiyonlu metinlerin 
çözümü ile uğraşacakların Çin ve Altay dillerinin tarihlerini bilmeleri gerektiğini belirtir. 
Ligeti, adı geçen yazısında, Türkçedeki Çince veya Çincedeki Türkçe unsurlar yerine, 
ancak "Çin Transkripsiyonlu Türkçe kelimeler" üzerinde durmuştur. Bu konuyla Ligeti'den 
önce birkaç bilgin daha uğraşmış; fakat Altay dillerini de bilen ve bu yolda en çok çalışan o 
olmuştur. Tekrar edelim: Bu çalışmalarda söz konusu edilen şey, bu dillerin birbirlerinden 
aldıkları unsurlardan çok, Çin yazısıyla yazılmış Türkçe kelime ve metinler olmuştur. Ne 
yazık ki bu konuda da fazla bir yol alınmış değildir. Bu çalışmalar, daha, Çin transkripsiyonlu 
Türkçe kelimelerin aslî şekillerinin tespitini sağlayacak seviyeye ulaşmamıştır. Nitekim 
Çincenin ve Türkçenin tarihî gelişmelerini çok iyi bilen ve Karlgren'in sözlüğünü
3 kullanan 
bazı türkologlar tarafından bu konuda yapılan yanlışları düzeltmeğe çalışan Ligeti bile 
Hunların meşhur hükümdarının adını Bagator
4 yerine hep Çin transkripsiyonuna bağlı kalarak 
Mao-tun ÅŸeklinde kaydetmiÅŸtir.
5 Aslında, Ligeti'den önce başlayan bu yanlış değerlendirme, 
"bagator <Tü. baga 'genç' ∼ Moğ. baga 'küçük, ufak ; az' + Tü. tor 'kale; kale beyi' ∼ Moğ. 
kur-a 'kale, şehir'" adı yerine Mao-tun şeklinde aslî olmayan bir şahıs adının literatüre 
girmesine, bizde de Mete gibi  bir hayalet sözün doğmasına yol açmıştır. Yapısı son derece 
açık olan ve tor ∼ çor-a, ∼ or (>Mac. úr “bey”) ∼ kurgan gibi dal kökleri bulunan bu kelimeyi 
G. Clauson'un alıntı kelime olarak değerlendirmesini ise anlamak mümkün değildir.
6 
 
1.1. Türkçedeki Çince Unsurlar:  
Türkçedeki Çince unsurlar üzerinde henüz monografik bir çalışma yapılmamıştır.
7 Bu 
yolda şimdiye kadar yapılan tek şey, Çin yazısıyla yazılı Türkçe kelime ve cümleler, şahıs ve 
yer adları, kısacası Çin harfleriyle transkripsiyonlanmış Türkçe ile ilgilenmek olmuştur. 
Türkçeye geçmiş, herhangi bir bölgede, herhangi bir devirde Türkçenin malı olmuş, Türk 
düşüncesinin yapı taşlarından biri haline gelmiş Çince unsurlar, bilimin ölçüleri içinde 
araştırılmamıştır. Bu konuda elimizde bulunan, ancak, çeşitli sözlük yazarlarının Türkçedeki 
varlığını açıklayamadıkları bazı kelimeleri özel bir çaba harcamaksızın Çinceye 
yakıştırmalarından ibarettir.
8 Meselâ, M. R™s™nen, sözlüğünde 147 kelimeyi Çince kaynaklı 
göstermiştir; fakat ne bu sözlükte Çince asıllı gösterilen kelimelerin hepsinin Çince oldukları, 
ne de bu 147 sayısı kesindir. Ahmet Caferoğlu’nun Eski Uygur Sözlüğü’nde ise  Çince 
kaynaklı gösterilen 70 söz vardır
9. Çinlilerin,  Türklerin en az iki bin yıllık komşuları 
olduklarını düşünürsek, bu sayının daha da arttırılma imkanı kendiliğinden doğar. Hatta söz 
almanın ötesinde, söz dizimi düzleminde gerçekleşmiş etkileşmelerden bile şüphelenmemiz 
gerekmektedir.  Türkçe ile Farsça, Rusça, Bulgarca ve bütün Balkan dilleri arasındaki ilişkiye 
benzer veya ondan da güçlü ve köklü bir ilişki gerçekleşmiş olmalıdır. Bilindiği gibi, 
Türkçeyi gözardı ederek, bu dillerin ne sözlükleri ne de gramerleri yazılabilir.  Çince için de 
durum pek farklı olmasa gerektir; nitekim Çince, bugün çok heceli dillere oldukça 
yaklaşmıştır.
10  
                                                 
3 Karlgren, B.: Analytic Dictionary of Chinese and Sino-Japanese, Paris 1923. 
4 Kafesoğlu, İbrahim: Türk Millî Kültürü, İstanbul 1983, 58. s. vd. 
5 Ligeti, Lajos: a.g.e. 
6Clauson, Sir Gerard: An Etymological Dictionary of Pre-Thirteenth-Century Turkish, Oxford, 1972.  
7 Poppe, Nicholas: Introduction to altaic linguistics, Wiesbaden 1965, 165. s. 
8 Clauson, Sir Gerard: a.g.e. 
 
Räsänen, Martti: Versuch eines Etymologischen Wörterbuchs der Turk-sprachen, Helsinki 1969. 
9 Caferoğlu, Ahmet: Eski Uygur Sözlüğü, İstanbul 1968. 
10 Ligeti, Lajos: a.g.e. , 232. s. 
Yeni devirlerin Çincesinden Türkçeye geçmiş unsurları işleyen bir çalışma, 1970 
yılında, Moskova'da yayımlandı. Tabiî ki diller arasındaki alıntıların tespiti, yazının yaygınlık 
kazandığı yeni devirler söz konusu olduğunda, eski devirlerle kıyaslanamayacak kadar 
kolaydır. Nitekim daha ilk çalışma olmasına rağmen, bugünkü Uygur Türklerinin dilinde 
1873 Çince kelime ve şekil tespit edilmiştir. Bu çalışma, dediğimiz gibi Moskova'da, 1970 
yılında Rahimoviç tarafından “Çağdaş Uygur Dilinin Çince Unsurları” adıyla yayımlandı.
11  
 
1.2. Çincedeki Türkçe Unsurlar: 
‘Çincedeki Türkçe unsurlar’ sözü bile, zor söylenebilecek bir sözdür. Böyle bir şeyden 
söz etmek bile, açıklayamadıkları her sözü Çinceden alınmış bir söz gibi sunmağa çalışan ve 
Çince bilmedikleri halde, bu işten büyük bir zevk alan meslektaşlarımızı çileden çıkaracaktır
12. 
Bu meslektaşlarımızın Çince kaynaklı ilan ettikleri sözleri, “Çağdaş Çincenin Sözlüğü”
13 ile 
Liu  Zhengyan, Gao Mingkai, Mai Yongqian, Shi Youwei gibi Çinli dilciler tarafından 
hazırlanan ve varyantlarıyla birlikte, çeşitli dillerden Çinceye giren 10,000 kelimelik 
"Çincedeki Alıntılar Sözlüğü"
14 adlı eserlerin Türkçe kaynaklı göstermeleri, oldukça 
düşündürücüdür. Bunun, tabii ki bazı sebepleri vardır. Bu sebeplerin en önemlisi, elimizdeki 
yazılı en eski Türkçe belge ile Çinçenin ilk yazıya geçirildiği devir arasında bin yıllık bir 
sürenin bulunuşudur. Bir başka sebep, yazının dilden daha elle tutulur bir yapı olarak dilin 
yerini almasıdır.  
Eski dilleri bugün için ancak yazı ile izleyebiliyor olsak da, etimoloji çalışmaları 
yapanların elinde, köklerin dal biçimleri, eski bilgi-yeni bilgi ilişkisine dayalı anlam örgüsü, 
vb. başka belgeler de vardır
15. Bu belgeler, en az yazılı belgeler kadar güvenilir kaynaklardır. 
Burada iki konu bilhassa çok önemlidir. Birinci konu, dillerin ses yapıları ve bugünkü türetme 
mekanizmalarını geliştirmeden önceki yeni bilgileri adlandırma yoludur. Diller, kendilerini 
sınıflandırmada bir ölçek olarak kullandığımız bugünkü türetme mekanizmalarını 
geliştirmeden önce, yeni bilgileri, değişik ses farlılıklarıyla oluşmuş dal köklerle 
adlandırmışlardır ve bu kök dallanması, dillerin yazı ile buluşmasından çok önce 
gerçekleşmiştir
16. İkinci konu ise, dillerin anlam yapılarıdır. Burada mutlaka önceki ve sonraki 
bilgi ilişkisi aranmalıdır. İnsan zihninde bir önceki bilgi ile ilişkilendirilmemiş hiçbir yeni 
bilgi olamaz; her yeni bilgi, önceki bilgilerimizden birinin komşusudur. Bir dilin belli bir 
zaman ve mekan diliminde kurulan bu ilişki, bir başka yer ve zaman diliminde kurulmamış 
veya unutulmuş olabileceği için, tarihi boyunca dillerdeki ses ve anlam değişmelerini 
incelemeyi ana görevi edinmiş olan dilcilik, eş zamanlı ve eş mekanlı çalışmalara gerek 
duymaktadır. Bilindiği gibi diller biçim ve anlam yapılarından oluşmaktadır ve her iki yapı da 
değişkendir. Bireysel olan ses yapıları, anlam yapılarına göre çok hızlı bir değişkenlik 
içindedir. Gerek dal köklerin yaşama alanı bulabilmeleri, gerek bütün dillerde ortak olan 
düzensiz ses değiştirme yollarıyla ortaya çıkan biçimler ve gerekse türetme mekanizmalarının 
                                                 
11 Tursun Rahimoviç Rahimov: Kitayskie element v sovremennom Uygurskom yazıke, Moskava 1970, 352. s. 
12 Tekin, Talat: “Notes on Some Chinese Loanwords in Old Turkic”, TDA 7 (1997), s. 165-173; Ölmez, Mehmet: “Eski Türk 
Yazıtlarında Yabancı Öğeler (1)”, TDA 5(1995), 227-229; “Eski Türk Yazıtlarında Yabancı Öğeler (2)”, TDA 7(1995), 175-
186; Sertkaya, Osman F.:  
13
 Hiandai Hanyu Cidian, Pekin 1986, 1581 s. 
14 Hanyu Wailaici Cidian, (A Dictionary of Loan Words and Hybrid Words in Chinese), Shanghai 1984, 422 s. 
15 Karaağaç, Günay: “Dil, Ağız ve Kulak İle İlgili Kelimelerimiz”, Türk Dili ve Edebiyatı Araştırmaları Dergisi VII, İzmir, 
1993, s. 85-113;  “Abı-“ ve Türevlerinin Anlam İlişkisi, 4. Uluslar Arası Türk Dil Kurultayı, 24 Ekim-1 Eylül 2000 Çeşme. 
16
 Örnek: Grek. Teos ~  Fars. div “dev, şeytan” ~  Fars. hüda “başkan; kaptan; tanrı” ~ İng. God  “tanrı” ~  İng. father 
“baba” (Kluge)”  veya Etü. kañ: "baba" (>Türkm. kaka: “baba”) ~  Etü: kan: “han, hükümdar”  (>Fars. han: “han”> 
Gtü. han: “han”; >Per. Kan “devlet”,  kanalni “hükmetmek, yönetmek, saltanat sürmek”) ~  Etü. kagan: “kağan, han, 
hükümdar” ~  Etü. kam “kam,  şaman”  
çalıştırılmasıyla, yani düzenli ses değiştirme yollarıyla elde edilen yeni biçimler, anlam 
dallanmalarının bir sonucudur.   Bütünüyle sosyal olan dillerin anlam yapıları, yani önceki ve 
sonraki bilgilerden oluşan anlam örgüleri veya ‘dil içi dünya görüşleri’, etimoloji 
çalışmalarının en sağlam belgeleridir ve etimoloji çalışmalarının ana amacı da, dillerde ortak 
olan düzenli ve düzensiz türetmeleri izlemek değil, dillerdeki eski-yeni bilgi ilişkilerini 
araştırmak, bu ilişkilere dayanarak o dilleri konuşanların bilgilenme yollarını birleştirebilmek, 
zihin haritasını çizebilmektir. 
 Yukarıda, ses değişmelerinin ve ses olaylarının, genellikle, bütün dillerde ortak 
olduğunu, anlam değişmelerinde, birinci-ikinci anlam, yani önceki ve sonraki bilgi 
ilişkilerinde büyük farklılıkların yaşandığını söylemiştik. Bu farklılıklara rağmen, çeşitli 
dillerdeki birinci anlam-ikinci anlam, yani önceki ve sonraki bilgi ilişkisinin zaman zaman 
çakıştığını hayretle görürüz. Bu durum, dillerin ortaya çıkışları konusunda veya bilhassa 
onların yazının birleştirici ve tutucu işlevinden yararlanamadıkları sözlü devirlerinde olup 
bitenleri, bu yazı öncesi devir insanlarının dil ve düşünce dünyasını yakalamakta, etimoloji 
çalışmalarına büyük ip uçları sunar
17.  
Böyle yapmazsak, dil ile yazının buluşmasının insan dilinin oluşum süreci içinde 
oldukça yeni bir olay olduğu ve diller yazı ile buluştuklarında, kök dal biçimlerinin çoktan 
oluşup  komşu bilgileri adlandırmada kullanıldıklarını göremezsek, yubu-n- ∼ çub ∼ çubuk ∼ 
çim- ∼ çimgen ∼ suvar-, vb. sözlere rağmen ‘su (<sub) sözü Çincedir’ diye veya Türkçe 
konuşan insanların, yazı yazma bilgisini “yontmak, kazmak, kazımak” bilgisine dayanarak 
adlandırdıklarını gözardı edersek, yani Türkçe konuşanların eski bilgi-yeni bilgi ilişkisini 
görmezlikten gelirsek, yaz- ∼ yar- ∼ çız- ∼ kaz- ∼ yır ∼  yır(t)- ∼  yara, vb. ilişkisini ihmal 
edersek,  bıç-/biç- ∼ biti- ilişkisini görmezsek, ‘biti- fiili Çince piet’ten gelir’ diye yüz yıldır 
süren ve bestesiyle güftesi birbirini tutmayan şarkıları söyler dururuz. 
Orkon âbidelerindeki gelişmiş alfabeye, sistemli ve pek ekonomik imlâya bakarak, 
Türkçenin çok eski bir yazı geleneğine sahip olduğunu, 8. yüzyıldan en az bin yıl önceden 
beri yazılmakta olduğunu düşünebilir veya Aurel Stein'in ifadesiyle 'kumlara gömülü 
ÅŸehirler'de
18 eski Türk kültürünü araştırmak için bir türlü başlatılmayan kazılara ümit 
bağlayabiliriz; fakat eldeki dil malzemesini dikkatlice değerlendirerek bu yorumların veya 
yeni yapılacak keşiflerin sonuçlarını beklemeden de bazı hükümlere ulaşabiliriz: Biz, 
Orkon'da, bir kavim diliyle, yani bir 'kök dil' bir 'kök Türkçe' ile değil, şiveler ve akraba diller 
arası iç alıntılar ile beslenmiş, az da olsa, yabancı komşularından aldıklarıyla zenginleşmiş bir 
imparatorluk diliyle, bir kültür diliyle karşılaşırız. Kök Türk İmparatorluğunun dilinin bir 
imparatorluk dili olarak Osmanlıcadan veya İngilizceden farkı, birliğe iştirak eden kavimlerin, 
aynı dilin, yani Eski Türkçenin değişik şivelerini konuşanlardan veya bu dilin akrabası olan 
dilleri konuşanlardan oluşmasıdır. 
                                                 
17 Birçok dilde “olma; bulunma; durma; anlatım” kavramları komşu bilgilerdir:   Lat. state/stop: "olma, olma şartları; 
bulunma; durma" ~ statement: "ifade, anlatım" // Ar. karar: "olma; durma" ~ ikrar: "sözlü ifade, anlatım"~ takrir: 
"yazılı ifade, anlatım" // Tü. tokta-: "durmak" ~ toktam: "anlatım, dilekçe". Yine “ön” kavramı, birçok dilde 
“karşılamak, kabul etmek” veya bunun tersi “karşı koymak, kabul etmemek, engellemek” kavramlarına temel 
olmuştur: Mac. el- ~ elö: “ön, karşı” ~ ellen: “karşı, zıt; aleyhinde” ~ ellenség: “düşmanlık” ~ ellenál-: “karşı 
durmak, karşı çıkmak” // Ar. kubl “ön, önce” ~ takbil “öpmek” ~ istikbal “karşılamak; gelecek” ~ mukabele: “karşı 
olmak, karşılık vermek; zıtlaşmak; karşılamak” ~ tekabül: “karşılık olmak, uygun gelmek”  // Moğ. tus: “ön, karşı” ~ 
tuskı: “karşı, zıt” ~ tusla-: “karşı olmak” // Tü. ön: “ön” ~ önle-: “engel olmak”; tü. karşı: “karşı, ön” ~ karşılaş-: 
“rastlaşmak; karşı karşıya gelmek, yarışmak” (TS). Bazı dillerde yine “örtmek; utanmak” bilgileri, aynı alt bilgi – üst 
bilgi ilişkisi içindedir:  Etü. abı-: “örtmek” ~ abın-: “örtünmek” ~ abıt-: “örtmek”~ *abıt> uvıt: “ar, utanma 
duygusu”> ut (yeri): avret yeri” // Ar. hicab: “perde, örtü; utanma duygusu” ~ mahcub: “utanmış, utangaç” . 
18 Stein, A.: Homokba temetett városok, Budapest 1903. 
Kısacası, Çincedeki Türkçe unsurlar sözü, kolayca söylenebilen bir söz değildir. 
Yukarıda da söylendiği gibi Çincede Türkçe unsurların bulunabileceği bir çok araştırmacı 
tarafından düşünülmemiştir. Bir taraftan da yakın zamana kadar, hem Çinceyi hem Türkçeyi 
bilen Çince veya Türkçe bilginlerinin yetişmemiş olması, bu konudaki araştırmaların  Paul 
Peliot ve öğrencisi Lajos Ligeti’nin ulaştıkları noktada kalmasına yol açmıştır. 
Son yıllarda yayımlanan Çağdaş Çincenin Sözlüğünün ve Çincedeki Yabancı Sözler 
Sözlüğünün taranması bile, oldukça ilgi çekici sonuçlar doğurmuştur. Bir Uygur Türkü olan 
Alimcan İnayet, sağlam bir Çince ve Türkçe bilgisine sahip olmanın verdiği ehliyetle, bu 
sözlükleri taradığında ilgi çekici sonuçlara ulaşmış ve Çincede 307 Türkçe söz olduğunu 
tespit etmiÅŸtir
19.  
 
2. Türkçe-Farsça İlişkileri 
Asya ve Avrasya'nın bilinen en eski kavimleri olan ve İranî olup olmadıkları halâ 
tartışılan Kimmerler (M.Ö. 12.-8. yy.) ve İskitler (M.Ö. 8.-3. yy.) istisna tutulursa, bildiğimiz 
ilk Türk-İranî kavim ilişkisi, Hunlar ile Alanlar arasında M.S. 370'lerde olmuştur. Bu 
tarihlerde doğu-batı yönündeki bir Hun akını, Orta Asya steplerindeki İranî kavimlerin 
hakimiyetine günümüze kadar son verdi.
20 Daha sonra tarih sahnesine çıkan ne Partuşlar, ne 
Soğdlar, ne de Sâsânîler, Asya steplerinde söz sahibi olabildiler. 
Çinlilerden sonra en eski komşuluğumuz İranlılarla olmuştur. Sâsânîlerden yirminci 
yüzyılın ikinci çeyreğine kadar İran'ın dâimâ bir Türk devleti tarafından yönetildiğini ve 
bugünkü devletin sınırları içinde yaşayan halkın yarıdan çoğunun Türk olduğunu düşünürsek, 
bu ilişkinin sadece çok uzun değil, aynı zamanda çok derin bir ilişki olduğunu anlarız. Hele 
son bin yılda Türklük dünyasının ortasında kalan İranlılar ile Türkler, bu uzun komşuluk 
ilişkisi sırasında birbirlerinden pek çok şey öğrenmişlerdir. Ankara’da, 1995 yılında yapılan 
bir yayın, bu ortaklaşalığın bugün bile sürdüğünü göstermektedir. A. Dilberipur’un “Türkçe-
Farsça Ortak Kelimeler Sözlüğü”, bize, bugünkü Fars ve Türk dilleri sözlüklerinin 7.000 
sözünün ortak olduğunu göstermektedir
21 
2.1. Türkçedeki Farsça Unsurlar: 
 Sâsânîlerin sonuna kadar sürdüğü kabul edilen Eski ve Orta Farsça ile Sanskritçe, 
Tohorca, Soğdca gibi diğer Hint-Avrupa dillerinden Türkçeye geçen unsurlar konusu, hemen 
hemen, Türkçe-Çince ilişkileri kadar zor ve çetin bir konudur. 
Türkçe ve Altayca çalışmalarının yetersizliği yüzünden, bugün, bu dillerde ailesi ilk 
anda göze çarpmayan kelimeleri, bu Hint-Avrupa dillerinden birine mal etmek moda haline 
gelmiÅŸtir.
22 Bu moda, tabii olarak, zaman zaman tenkitlere uğramaktadır.
23 Hattâ bu modaya 
çok uyanlardan bile zaman zaman bu tür tenkitler yükselmektedir.
24. 
                                                 
19
 İnayet, Alimcan:  ’Doğrudan ve Dolaylı Olarak Çinceye Geçen Türkçe Kelimeler Üzerine”, 4. Uluslararası Türk Dili 
Kurultayı, Çeşme 2000. 
20 Czeglédy Károly: Nomád Népek Vándorlása, Budapest 1969, 10. s. vd. 
21 Dilberipur, A.: Türkçe-Farsça Ortak Kelimeler Sözlüğü”, Ankara 1995, 236 s. 
22 Bazin, Louis: Structures et Tendances Communes des Langues Turques, PhTF I, 1959;  Türkçesi: Gemalmaz, Efrasyap: 
Türk Dillerinin Müşterek Tarafları ve Temayülleri, Tarihî Türk Şiveleri (Mehmet Akalın), Erzurum 1976, 15.-29. s.  
 
Rona-Tas, A.: Tocharische Elemente in der Altaischen Sprachen:Language and History Contributions to Comparative 
Altaistics (Andras Rona-Tas), Szeged 1986. 
 
Aalto, P.:Iranian Contacs of the Turks in Pre-Islamıc Times, Studia Turcica, Budapest 1971, 29.-37.s. 
 
Schaeder, H.H.:Über einige mitteliranische und osttürkische Ableitun gen aus altir. kavi. ZDMG 7, 1928, XCV s. 
23 Tezcan, Semih: En Eski Türk Dili Ve Yazını: Bilim, Kültür ve Öğretim Dili Olarak Türkçe, Ankara 1978, 271.-323. s. 
24 Doerfer, Gerhard: Türkische und Nongolische Elemente im Neupersischen I - IV, Wiesbaden 1963-1975. Bak. III, 411. s. 
Farsçadan Türkçeye geçmiş unsurlar konusunda bugüne kadar epeyce çalışma 
yapılmıştır. Türk ve Fars toplumları arasında sanıldığından daha kuvvetli bir iç içelik, 
dolayısıyla da bu diller arasında daha geniş çaplı bir alış-veriş söz konusu olmalıdır. Bu 
konuda sözlük yazarlarının çok kısa sürede koydukları teşhisleri, sözlüklerinin madde 
başlarında işaretlemeleri dışında, komşu dillerdeki Türkçe alıntılar üzerine yapılan 
çalışmalarda, Türkçe aracılığıyla bu dillere geçmiş Farsça sözler gösterilmiş, yani Türkçeden 
alınan bu sözlerin ilk kaynaklarının Farsça olduğu işaretlenmiştir. Türkçedeki Farsça unsurları 
başlı başına bir konu olarak ele alan incelemeleri ise, geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz 
türkolog Andreas Tietze başlatmıştır
25. Bu çalışmada, Farsçadan Türkçeye geçmiş 136 söz 
incelenmiştir. Bu konudaki son çalışmaları Stanislaw Stachowski yapmış, 1972-1979 
yıllarında yedi bölüm halinde yayımladığı çalışmalarını, daha sonra kitaba dönüştürmüştür
26. 
Bu çalışmada Farsçadan Türkçeye geçmiş 686 söz incelenmiştir. 
2.2. Farsçadaki Türkçe Unsurlar: 
M. Fuad Köprülü, 1938'deki Şarkiyatçılar kongresine sunduğu bildiride bu konunun 
önemini vurgulamış ve 280 sözü liste halinde örnek olarak vermiştir.
27 Bundan çeyrek yüz yıl 
sonra da bu konu geniş ve ayrıntılı bir şekilde Gerhard Doerfer tarafından incelenmiş ve 
"Yeni Farsçada Türkçe ve Moğolca Unsurlar" adıyla yayımlanmıştır.
28 Bu eserde Türkçeden 
Farsçaya geçtiği müzakere edilen 2545 Türkçe ve Moğolca söz yer almaktadır.  
Bu kabarık sayıya bakarak Farsçadaki Türkçe unsurların belirlenmesinin sona erdiği 
düşünülmemelidir. Bugün Farsçada kullanılan ve Türkçe oldukları açık olan pek çok söz, bu 
eserde yer almamaktadır. G. Doerfer'in emek mahsulü bu eseri hakkında iki hususu belirtmek 
gerekir. Birincisi, araştırmacının Türkçe oldukları son derece açık olan bazı kelimeleri 
tereddütle karşılamış olması, hattâ bu kelimeleri başka dillere ait göstermesidir. Meselâ o, 
birçok tarih yazarının Türkçeliğini kabul etmedikleri, al ~ yal değişmesinin henüz inandırıcı 
şekilde açıklanmadığı ve kelimenin bilhassa İran’la sınırı olan Türk illerinde yaşadığı gibi 
hafif gerekçelerle Farsçada da kullanılmakta olan alev kelimesinin Türkçe olmadığını ileri 
sürer.
29 Aslında, Fars. alav <Tü. alev 'alev' kelimesi, sadece Türkçenin bir kelimesi değil, 
diğer Altay dillerinde, hattâ Ural dillerinde de ortak olan bir kelime ailesinin üyesidir: Tü. 
alap 'alev' ∼ alış- 'tutuşmak; alışmak' ∼ yalap 'alev' ∼ yalabı- 'alevlenmek' ∼ yalın 'alev' ∼ yal- 
'yalınmak, alevlenmek' ∼ yalaz 'yalaz, alev' ∼ yıldız 'yıldız' ∼ yıldırım 'yıldırım' ∼ yaldrı-/ 
yaldra- 'ışımak, parlamak' ∼ yaşu- 'ışımak' ∼ ışık 'ışık' ∼ yaşna- 'parlamak, şimşek çakmak' ∼ 
yaşın 'ışık, parıltı, yıldırım' (EDPT, VEWT) ∼ çaş(ı)->çeş(i)- > çeşmek 'şimşek' (DS) > 
çemşek > şemşek 'şimşek' (DS) > şimşek 'şimşek'
30, vb. ∼ Moğ. ulal- 'kızarmak, kırmızı olmak' 
                                                 
25 Tietze, Andreas:  “Persian Loanwords in Anatolian Turkish”, Oriens 20 (1967), s. 125-168. 
26 Stachowski, Stanislaw:  Wörterbuch der neupersischen Lehnwörter im Osmanisch-Türkischen (Osmanlı Türkçesinde 
Yeni Farsça Alıntılar Sözlüğü), İstanbul 1998, 303 s. 
27 Köprülü, Fuad: Yeni Farisîde Türk Unsurları, Türkiyat Mecmuası VII - VIII / 1, İstanbul 1942, 1.-16. s. 
28 Doerfer, Gerhard: a.g.e. 
29 Doerfer, Gerhard: a.g.e. , III, 358. s. 
30 Bizim bu etimolojimiz, Hasan Eren tarafından ağır biçimde eleştirilmişti. Hasan Eren ‘şimşek’ sözünü şöyle açıklamıştı: 
“süğüş-(ek) > süğşek > *şüğşek > *şiğşek > *şivşek > şimşek” ve ilave edilmişti: “Süğşek ile şimşek arasındaki köprünün 
*şüğşek > *şiğşek > *şivşek ayaklarına dayandığı açıktır”.  Bir doçentlik sınavında kendisinin , meslek ahlakıma sığmayan  
sözlü emirlerini dinlemediğim için bu yazıyı yazan hocamıza gerekli cevabı bize yakışır bir biçimde vermiştim.  Sayın 
hocamız, geçen aylarda yine genç bir meslektaşımıza saldıran yazısında, -belki söz konusu doçent o günlerde profesör olduğu 
için-,  biz aklına gelivermişiz ve hocamız, şu satırları yerli yersiz araya sıkıştırarak rahatlamak istemiştir: “Bu bağlamda 
Türkçe şimşek sözü de üzerinde durulmaya değer bir örnektir. Benim bildiğime göre, bu sözün kökeni son yıllara değin 
meçhul kalmıştı. Düzeltiyorum: Son yıllarda genç bir çalışma arkadaşımız şimşek sözünün kökeni üzerinde sık sık durdu, bu 
yolda birtakım savlar ortaya attı (bildirimizin şimşek biçiminin kökenine ilişkin bölümü Türk Dili’nde 1999/II, 835-843) 
yayımlanmıştır”.  Sizi sevdiğim, size özendiğim  ve sizi  yürekten alkışladığım için, “bir dalgınlık eseridir” diyerek, ses 
bilgisinden birazcık anlayanların bile yapmayacağı bir yanlışınızı düzeltmeğe kalkışmamıştım. Bu fırsatı verdiğiniz için 
teşekkürler…Şimşek sözü hakkında yazdıklarınızı bir daha görelim: “süğüş-(ek) > süğşek > *şüğşek > *şiğşek > *şivşek > 
şimşek”… Süğşek ile şimşek arasındaki köprünün *şüğşek > *şiğşek > *şivşek ayaklarına dayandığı açıktır”. Değerli locam, 
∼ ulabur 'kırmızılık' ∼ ulabtur “kırmızımsı, pembe” ∼ ulabalza- 'kızarmak' ∼ ulagan/ulaan 
'kırmızı, kızıl' ∼ ulayma 'kızgın, kızıl' ∼ gilay- ‘ışıldamak, parlamak’ ∼ gilab “ışıklı, alevli” ∼ 
gilalza- “ışıldamak” ∼ gilbay- ‘ışımak, ışıldamak’ ∼ gilas ‘ışıklı; ışıkla’ ∼ gilaski- ‘ışıldamak” 
∼ ayungga “şimşek, yıldırım, nayzagay, çakın, çakılgan” vb. (Lessing) ∼ Kor. pul/bul 'ateş' ∼ 
pyel 'yıldız' ∼ Jap. foshi/hoshi 'yıldız' // Mac.vil- kökünden: villámlik 'ışıldamak' ∼ villán 
'parıltı' ∼ villamós 'elektrikli, tramvay' ∼ villámlás 'yıldırım', villány 'elektrik' ∼ világ 'dünya' ∼ 
csillág 'yıldız' ∼ Fin. valo 'ışık' ∼ valoisa 'ışıklı, aydın'∼ valoisuus 'aydınlık'∼ valaistus 
'parlatma' ∼ valaiseva 'parlatıcı, ışık'.  
G. Doerfer'in adı geçen eseri hakkında belirtilmesi gereken ikinci husus, bugün Farsçada 
kullanılan pek çok Türkçe kelimenin eserde yer almamasıdır. Öyle görünüyor ki bu yolda 
bilhassa konuşma dilini kaynak alarak yapılacak daha ileri çalışmalar, Farsçadaki Türkçe 
unsurların sayısını  daha da arttıracaktır. Meselâ G. Doerfer'in eserinde yer almayan ve 
Redhouse dışında bütün sözlüklerde Farsça olarak işaretlenen atiş 'ateş' kelimesi Türkçeden 
alınmıştır: Tü. ot> od 'ateş' ∼ ota- 'ısınmak, odun yakmak' (EDPT, VEWT) ∼ otaş/öteş > ataş 
‘ateş' (kelime Farsçaya muhtemelen bu şekliyle geçmiş ve Farsçada atiş telâffuzunu alarak 
daha sonra bu Farsça telâffuzu ile tekrar Türkçeye alınmıştır) ∼ otlan- 'ateşlenmek, 
öfkelenmek' ∼ otlug 'ateşli, öfkeli', otung 'odun' ∼ oçak ‘ocak’ ∼ otag ‘otağ’ ∼ uçkun 
‘kıvılcım” ∼ kotar- “pişirmek”  (EDPT) ∼ Moğ. odu(n) 'yıldız' ∼ oçı(n) 'kıvılcım' ∼  modun 
‘ağaç’ ∼ koço/hoço ‘şehir’ (Lessing). 
Bu konudaki çalışmalar sürdürülmektedir. Al-Sayyid ‘Addi Shir, “Arap Dillerindeki 
Farsça Alıntılar Sözlüğü” adlı araştırmasını 1980 yılında yayımlar
31. Bu sözlüğün üçte birini 
Türkçe sözler oluşturur. Araştırmacı, bu sözlerin Türkçe olduklarını belirtmiş ve bunların 
Arapçaya Farsça yoluyla geçtiğini ileri sürmüştür. 
Yine son yıllarda da, A. Ershadi Fard, “Fars Dil ve Edebiyatında Türkçe Alıntılar 
Sözlüğü” adlı çalışmasını yayımlamıştır
32.  
3. Türkçe-Urduca  İlişkileri 
Bir Ural-Altay dili olan Türk dili ile Hint-Avrupa dil ailesinin Hindî dilleri arasındaki 
ilişkiler çok eski dönemlere kadar uzanır. Hindistan, Türklerin benimsediği dinlerden biri 
olarak, budacılığın merkezi olması yanında, çeşitli Türk boylarının da göç yeri olmuştur. Hint 
kavimleri, tarihin her döneminde, bir veya birkaç Türk kavmiyle komşuluk yaşamıştır. Son 
olarak da, islam dindaşlığının Gazneli Mahmud ile komşuluk ilişkisine ve nihayet Kutbettin 
Aybek’in 1192’de Delhi Sultanlığı’nı kurmasıyla da yöneten-yönetilen ilişkisine dönüşmesi, 
                                                                                                                                                         
böyle “ayak” olmaz. Olmadı hocam…Hayal kırıklığına uğratıyorsunuz beni…Sizin bana verdiğiniz ad ile, Türk dilletantı 
olarak, Türk Dilinin etimolojik sözlüğünü yazmak üzere gönderilmiş anlı şanlı profesörümün yanlışından utanıyorum. Bizim 
Türk Dili Tarihi derslerinde birinci sınıf öğrencilerimize öğrettiğimiz bilgilere göre, bu “ayak”, ancak ve ancak şöyle olabilir: 
*şüğşek > *şiğşek > *şingşek/*şinşek > şimşek. İç ve son ses durumundaki kapanma seslerinin macerasını okumadınız mı 
yoksa?  Zekanıza ve donanımınıza rağmen, dersinizi niye çalışmadınız hocam? Kısacası, ne Türkçede ne de başka bir dilde -
v/-v- > -m/-m- türü bir değişiklikten söz edilebilir. Tersini kanıtlayın, bırakın Türkçeyi, dünyanın herhangi bir dilinden tek bir 
örnek gösterin, ben dil ile ilgilenmeyi bırakacağım. Buna karşılık sizden küçük bir isteğim var: Sonradan doğanların son 
konuşucular olacakları için sizden ve bizden daha şanslı olduklarını unutmadan, ümitvar olunuz ve gençlere saldırmayınız, 
onlara köstek değil destek olunuz. 
Türkçenin etimoloji çalışmalarını anlamı ve anlam alanlarını ihmalden, bütün dillerde ortak olan seslerin değişme yollarına 
dayanarak kurgulamalar yapma alışkanlıklarından uzaklaştırmak gerekmektedir. Etimoloji çalışmalarının ana hedefi olan 
anlam örgüsünü, eski-yeni bilgi ilişkilendirmesini, etimoloji çalışmalarının en güvenilir dayanağı saymalıyız. Yoksa, her ses 
her sesten gelebilir; tabii ki önce telaffuz yeri veya telaffuz tarzından birini ayak olarak kullanmak şarttır. Bu yüzden, Hasan 
Eren’in –v-/-v > -m-/-m ayağı, ses biliminin bilmediği bir “ayak”tır.   
31 Shir, Al-Sayyid ‘Addi: Mucemu’l-Alfazu’l-Farisiyyetu’l- Muarrebiye (A Dictionary of Persian Loan-Words in the Arabic 
Laguages), Beyrut 1980, 195 s. 
32 A. Ershadi Fard: Farhang-I vajgan-i Turki der-Zeban u Adabiyyat-i Farisi (Turkish Lexicon in Persian Literature”, Erdebil 
(?), 334 s. 
665 yıl süren bir birliktelik yaratmış ve bu ilişkiler, İngilizlerin 1857’de Hindistan’ı işgaliyle 
sona ermiÅŸtir.  
3.1. Türkçedeki Urduca Unsurlar 
Böyle bir çalışmaya rastlayamadık. Türkçede Urduca unsurların bulunabileceği 
düşünülmediği gibi, Türkçeye Hint dillerinden girmiş her sözü Farsça kaynaklı göstermek 
gibi bir yanlışlık da sürekli tekrarlanmaktadır. 
Eski devirler söz konusu olduğunda, Budacılığı benimseyen eski Uygurların dilindeki 
Sanskritçe sözler üzerinde epeyce durulmuştur. Eski Uygur metinlerinin her yayınında, hatta 
ilk Türkçe islami metinlerin  ve Kuran çevirilerinin yayınında Sanskritçe sözler gündeme 
gelmiştir. Aracı dil sözlükleriyle de olsa, Eski Uygurcadaki Sanskritçe sözler çözülmeğe 
çalışılmıştır. Bu sözlerin büyük kısmı, Budacılık terimleri oldukları için, Uygurların yeni bir 
din olarak müslümanlığı benimsemeleriyle canlılıklarını yitirmişler ve tarihsel sölükteki 
yerlerini almışlardır. Tabii ki budacılık dininde kalan Moğolların sözlüğünde önemli bir yer 
iÅŸgal ederler. 
3.2. Urducadaki Türkçe Unsurlar 
Günümüzde Pakistan devletinin resmi dili olan ve Hindistan'ın da resmi dilleri arasında 
yer alan Urduca, günümüzde başta Pakistan ve Hindistan olmak üzere dünyanın değişik 
ülkelerinde yüz milyonlarca kişi tarafından konuşulmaktadır. Urduca ile Türkçenin ilişkisi 
üzerine bazı çalışmalar vardır
33.  
Türk dilinin etkilediği sahalardan Hindistan yarımadasında, Hindî dillerle Türk dili 
ilişkileri konusundaki ilk çalışma, Otto Spies’in yayımladığı Hindî dillerdeki Türkçe kökenli 
sözlerle Türkçe üzerinden bu dillere geçen sözlerin yer aldığı 135 sözden oluşan bir listedir.
34 
Bu konuda Abidin İtil tarafından yayımlanan makalede ise Türkçe-Sanskritçe ilişkileri 
değerlendirilerek, Sanskritçeden Türkçeye ve Türkçeden Sanskritçeye geçen birtakım sözlerin 
üzerinde bu iki dil arasındaki linguistik paralellikler gösterilmiştir.
35 Türkçe-Sanskritçe 
ilişkilerinin çok eskilere dayandığını vurgulayan bu yazıda, Türk hanedanların kuzey 
Hindistan’da kurdukları uzun süreli yönetimlerde resmî dil olarak Farsçayı kullanmalarına 
rağmen günlük dil olarak Türkçeyi  kullandıklarını, bunun sonucu olarak da gerek Farsçaya 
gerek Hindistan’daki değişik lehçelere, hatta modern Sanskritçeye çok sayıda Türkçe 
kelimenin yerleştiği ve Hindûstânî dilinde 80, Bengal dilinde de 40 kadar Türkçe kökenli 
sözün bulunduğu belirtilmiştir.
36 
Türkçe- Hintçe ve Urduca arasındaki ilişkilerle ilgili olarak, “eski ve büyük sözlükleri 
taramanın uzun zaman alacağını” söyleyen Erkan Türkmen, başlıca iki pratik sözlüğü 
tarayarak hazırladığı 118 kelimelik bir listeyi, iki yazı olarak yayımlar
37. 
Bu konuda son çalışmayı yapan Münevver Tekcan ise şunları söylemektedir: 
“Yukarıdaki araştırmacılar tarafından daha önce tespit edilen Hindî dillerdeki ve Urducadaki 
Türkçe sözlere ek olarak 77 söz daha tespit ettik. Daha önce yapılan çalışmalarda taranan 
eserlerin dışında, Urduca-Urduca
38, Türkçe-Urduca
39 olarak hazırlanmış üç sözlük ile Delhi 
                                                 
33 Msl. Nuriye Bilik, Urduca’ya Türkçe’den Geçmesi Muhtemel Olan Bazı Gramer Kuralları, S.Ü., Fen-Ed.Fak., Edebiyat 
Dergisi, 1998, Sayı: 12.; N. Bilik, Urdu Dili’nin Tarihçesi ve Türklerin Bu Dile Katkıları, Ankara Üniversitesi, Dil Dergisi, 
Haziran 1999, Sayı: 80. 
34 Spies, Otto: “Türkisches Sprachgut im Hindûstânî“, Studia İndologica, Festschrift für Willibald Kirfel, zur Vollendung 
senies 70. Lebenjahres,  Bonn 1955, s. 324-344. 
35 İtil, Abidin: Türkçe- Sanskrit Arasında Lenguistik Paraleller, Doğu Dilleri I, Ankara 1970, s. 139-150. 
36 Ä°til, Abidin: a.g.m. 
37 Türkmen, Erkan: “Türkçe İle Urduca Arasındaki İlişkiler”, Türk Dili, (Ocak 1985) Ankara 1985, s. 25-37 ve  “Urducada 
Türkçe Kelimeler”, Türk Dili, (Mart 1985) Ankara 1985, s. 157-171. 
38 Sarhindî,Vâris: İlmî Urdu Lugat, Lahor 1979. 
Sultanlığı’nın saray hayatını konusunda yazılan Bezm-i Âhir
40 adlı eseri taradık. Bu sözlerin 
etimolojik ve morfolojik özelliklerini başka bir çalışmanın konusu olarak bıratık. Elde edilen 
yeni sözler ile daha önce yayımlanan sözler, yapı özelliklerine göre ve tematik olarak 
değerlendirildi. Tespit edilen sözlerin sayısı 227’dir. Sosyal hayatla ilgili 140, yönetimle ilgili 
61, beslenme ile ilgili olanlar 17; giyimle ilgili olanlar ise 9’dur
41. 
4. Türkçe-Arapça İlişkileri 
Sâsânîleri aşıp geçerek Kafkaslardan Şiraz dolaylarına kadar uzanan Avar Hunlarını 
veya hanedanlarının adıyla
42 Heftalitleri ayrı tutarsak, ilk Türk-Arap ilişkisi, M.S. 630'larda, 
bugünkü İran topraklarında başlamıştır. Bu ilişki, coğrafî sebepler yüzünden, Selçuklular 
devrine kadar Farslar kanalıyla olmuştur. Ayrıca Ruslardan satın aldıkları Türk köleler 
vasıtasıyla Kafkaslar üzerinden gerçekleşmiş sınırlı bir Türk-Arap ilişkisi de söz konusudur. 
Arapça, Türkler için sadece bir komşu dili olmaktan daha fazla şeyler ifade etmiştir. Bu 
dil, Türklerin yeni dinlerinin ve Farslardan öğrendikleri Arap edebî geleneğinin taşıyıcısıydı. 
Dolayısıyla komşuluğun ötesinde, yöneten ve yönetilenin dili ilişkisi, Farsça-Türkçe arasında 
olduğu kadar Arapça-Türkçe arasında da mevcuttur. 
Bu yoğun ilişkilere rağmen, gerek Türkçedeki Arapça unsurlar, gerekse Arapçadaki 
Türkçe unsurlar konularında yapılmış monografik çalışmalar olsa da, bu çalışmalar, her iki 
konunun da geniş ve hacimli olmasından ötürü, yapılacak yeni çalışmalarla tamamlanmaya 
muhtaçtırlar. 
Türkçeye Farsçadan geçmiş bir çok söz gibi, Arapçadan geçmiş sözler de Türk dil ve 
düşünce dünyasının birer üyesi olmuşlardır. Bu sebeple, yukarıda söylenen ve komşu 
dillerdeki Türkçe unsurları araştıran yüzün üzerindeki kitap ve on binlerce makalenin 
malzemesi arasına, Türkçeden alınmış Türkçe kaynaklı sözler yanında, Türklerden öğrenilmiş 
bilgilerin adları oarak Farsça veya Arapça kaynaklı sözler de dahil edilmiştir.  
Her ikisi de geniş coğrafyalara yayılmış bulunan Türkçe ve Arapça ilişkileri, din, sanat, 
bilim ve kültür, yöneten-yönetilen ilişkisi gibi oldukça etkili temellere dayanmaktadır. Türkçe 
ile Arapçanın ilişkilerini ele alan monografik bir kitap bulunmamakla birlikte, çeşitli 
araştırmacıların bu konuda epeyce makalesi vardır. Bu iki dil arasında söz alışverişinin 
ötesinde işler de olmuştur. Türkler yeni ulaştıkları bilgileri Arapça köklerden türettikleri 
sözlerle karşılarken, Araplar, sokağı, çarşı pazarı, esnaflığı, sosyal ve askeri kurumlarıyla 
bütün sosyal hayatı Türklere ve Türkçeye bırakmış gibidirler. Bu yüzden, Türkçenin kavram 
eki ve sıfat eki yanında, meslek eki de Arap konuşma dilinde büyük bir yer tutmuştur. 
4.1. Türkçedeki Arapça Unsurlar:  
Gerek Türkçedeki Arapça unsurlar, gerekse Arapçadaki Türkçe unsurlar konularında 
ayrıntılı ve konuyu bütünüyle kucaklayacak bir çalışma bulmak mümkün değildir. Belki 
bunun sebebi, her iki konunun da geniş ve hacimli olmasıdır. 
Karl H. Menges'in 'Altaycada Eski Mezopotamca Alıntı Kelimeler'
43 ve N. Poppe'nin 
'Altay Dilinde Eski Kültür Kelimeleri'
44 adlı yazılarıyla aynı yıllarda temas ettikleri Türkçe ile 
diğer Altay dillerindeki Arapça unsurlar konusu yanında, Türkçedeki Arapça unsurlar 
                                                                                                                                                         
39 Sabir, Muhammed Sabir: Türkçe- Urduca Lûgat, Karaçi 1968. 
  Zafer Hasan Aybek, Türkçe- Urduca Sözlük, İslamabad 1989. 
40 Dillevî, Münşî Feyzûddîn: Bezm-i Âhir,  Lahor 1965. 
41 Tekcan, Münevver:  “Urducadaki Türkçe Sözler ve Bunların Tematik İncelemesi“,  Türkçenin Dünya Dillerine Etkisi- V. 
Lefke Edebiyat Buluşması-, Ankara 2004, s.  
42 Czegledy, Karoly: a.g.e. , 19. s. 
43 Menges, K. H.: Zwei alt-mesopotamische Lehnwörter im Altajischen, UAJ 25 (1953), 299.-304. s. 
44 Poppe, N.: Ein altes Kulturvort in den altaischen Sprachen, STOF 19:5. (1953), 23-25. s. 
hakkında ilk ayrıntılı çalışma, A. Tietze tarafından  'Anadolu Türkçesine Doğrudan Doğruya 
Arapçadan Alınmış Kelimeler' adıyla 1958'de yayımlanmıştır.
45 Bu çalışmada Türkçedeki 
Arapça unsurlar gibi oldukça hacimli bir konunun yalnızca bir alanı incelenmiş ve 216 söze 
yer verilmiştir. Oysa Arapça köklerden Türkçede türetilmiş yeni sözlerin veya Türkçede yeni 
anlamlar kazanmış Arapça sözlerin de var olduğunu düşünürsek, bu sayının eksikliğini, 
dolayısıyla bu konuda daha çok iş yapılması gerektiğini ve Türkçe sözlüklerdeki 
işaretlemelerin de yeterli olmadığını görürüz. 
Bu çalışma ise, adından da anlaşılacağı üzere, Türkçedeki Arapça unsurlar gibi oldukça 
hacimli bir konunun bir dalından ibarettir. 
 
4.2. Arapçadaki Türkçe Unsurlar:  
Arapçadaki Türkçe unsurlar konusu ise, Türkçedeki Arapça unsurlardan daha fazla 
işlenmiştir. Özellikle İstanbul başkent yapıldıktan bugüne kadar müslümanlık için bir din 
Türkçesi yaratamayan veya kilise İslavcası, kilise İspanyolcası, kilise Macarcası, vb. gibi bir 
cami Türkçesi yaratamayan ve Avrupa’nın 15. yüzyılda bitirdiği tartışmaları bugün bile 
sürdüren Türkler, Araplara, askerlik, beslenme ve giyim-kuşam gibi pek çok alt kültür bilgisi 
öğretmişler ve dolayısıyla Türkçeden Arapçaya bu alanlarla ilgili pek çok söz alınmıştır. 
Arapçadaki Türkçe unsurlar konusu, sözlük yazarlarının o kadar yoğun işin arasında 
verdikleri kısa işaretlemeler dışında da birçok kitap ve makalenin konusu olmuştur. Bu kitap 
ve makaleler, genellikle, geniş bir coğrafyaya yayılmış olan Arapçanın her hangi bir 
bölgesindeki Türkçe unsurları konu edinmektedirler.  
İslam Ansiklopedisi’ne bu ansiklopedinin kuruluş amaçlarına uygun yazılarından 
tanıdığımız din bilgini Muhammad Bin Cheneb, Türkoloji ile ilgili ilk ve tek eserini bu 
konuda vermiştir. 1922 yılında Cezayir’de Fransızca olarak basılan M. bin Cheneb’in eseri, 
1967 yılında Ahmed Ateş tarafından Türkçeye çevrilerek yayımlanmıştır.
46 Eserde Cezayir 
Arapçasında yaşayan 634 Türkçe sözü incelemiştir. Cezayirdeki konuşma dilinde yer alan bu 
kadar çok Türkçe söze rağmen, bu din bilgininin önsözdeki son değerlendirme cümlesini 
sizlerle paylaşmak isterim: “Eksikleri de olan bu 634 kelimelik liste, Türklerin Cezayir 
konuşma diline bir miktar kelime soktuklarını göstermektedir. Bununla beraber “dona kedi 
sokmak” ve “bereket versin” deyimleri de bir yana bırakılırsa, Türkler galiba Cezayir 
konuşma diline hiçbir etki yapmamıştır”. Bu iki halkın geçmişteki birlikteliklerine haksızlık 
eden bu sözlere, “Günlük konuşma dilinizde 634 Türkçe söz varsa, bir parça Türk gibi 
yaşıyorsunuz demektir” diyerek, gecikmiş bir cevap verelim. 
Bu konudaki çalışmalar, V.A. Gordlevskiy'in 1961'de yayımlanan 'Türk Dilinin Arapça 
Üzerine Tesiri Meselesi Hakkında'
47 adlı çalışmasıyla devam eder.  
Ahmet Ateş'in konuyla ilgili çalışması ise, kendisinin de ifade ettiği gibi V. A. 
Gordlevskiy'in makalesi ile J. B. Belot'un ve H. Wehr'in sözlüklerinden derlenmiş kelime 
listeleridir.
48  
Diller arasındaki alış verişlerde, bazen, alıcı dil, aldığı unsur üzerinde öylesine derin ses 
ve anlam değişiklikleri yapar ve aslî şekil ve anlam ile verildiği dilde aldığı şekil ve anlam 
                                                 
45 Tietze, A.: Direkte arabische Entlehnungen im anatolischen Türkisch, Jean Deny Armağanı, Ankara 1958, 255-333. s. 
46 Muhammad bin Chanab: Cezayir Konuşma Dilinde Muhafaza Edilen Türkçe ve (Türkçe aracılığı ile gelen) 
Farsça Kelimeler, (Çev. Ahmed Ateş), TDAYB-1966, Ankara 1967, s. 157-213. 
47 Gordlevskiy, V.A.: K voprosuo vilianii türetskogo yazıka na arabska. V.A. Gordlvskiy izbraniyye soçineniye. Moskva 
1961, II , 138-154. s. 
48 Ateş, Ahmet: “Arapça yazı dilinde Türkçe kelimeler üzerine bir deneme I“, Reşit Rahmeti için, Ankara 1966, s. 26-31;  
“Arapça yazı dilinde Türkçe kelimeler üzerine bir deneme II“, Türk Kültürü Araştırmaları II, Ankara 1965, 5-25. s. 
birbirinden o kadar uzaklaşır ki herhangi bir sözlük yazarının o kadar işin içinde verdiği 
kararlara güvenmek, bizi sık sık yanlışlıklara sürükler. 
Bütün bu çalışmalar, 1984 yılında Şamil Fahri Yahya tarafından değerlendirilmiştir
49. 
Şamil Fahri Yahya’nın hazırladığı doktora çalışmasında 1981 Türkçe söz, Arapçanın çeşitli 
coğrafyalarındaki biçim ve anlamlarıyla verilmektedir. Araştırmacı, ayrıca, Arapçada sık 
kullanılan Türkçenin bazı isim yapım eklerini ve bu eklerin geçtiği sözleri de listelemektedir.  
1990 yılında, Mahammad Ahmad Duhman, “Memlükler Devrindeki Tarihsel Sözler 
Sözlüğü” adlı çalışmasını Şam’da yayımlar.
50 Bu çalışmada o devrin Arapça metinlerinde 
geçen 891 söz ve ifade yer almaktadır. 
Arapçadaki Türkçe unsurlar konusunu en çok çalışan bilgin, Erich Prokosch olmuştur
51. 
Prokosch’un Sudan Arapçasındaki Türkçe sözlerle ilgili eseri, Türkçe-Arapça ilişkileri 
konusunda, alıntıların ses bilgisi konusunda ve Türkçe meslek ekinin Arapçada kullanımıyla 
ilgili bilgiler verdikten sonra 202 Türkçe sözü inceler. 
Yakın zamanlarda da  Bedrettin Aytaç tarafından “Arap Lehçelerindeki Türkçe 
Kelimeler” adlı bir eser yayımlanır
52. Türkçe sözlerin Arap Lehçelerindeki biçimlerinin de 
gösterildiği bu eserde 941 söz   yer almaktadır. 
 
5.Türkçe-Rusça İlişkileri 
Türklerin Çinliler, Farslar ve Araplardan sonra en eski komşuları önce Ruslar sonra da 
bütün Slavlardır. M.S. 4. yüzyıllarda İndo-Germen topluluğundan ayrılan Kuzey ve Güney 
Slavları, M.S. 6. yüzyıldan itibaren, önce Avarların, sonra da Bulgar Türklerinin ziraatçı 
tebaları olarak daha doğuya çekilmişler ve nihayet M.S. 8. yüzyıllarda bugünkü vatanlarına 
ulaşmışlardır. Bu sebeple gerek Kuzey Slavları, gerekse Güney Slavları, bu bin beş yüz yıla 
yakın süre içinde daima bir Türk kavminin komşusu oldular.  
M.S. 4. yüzyıllarda İndo-Germen topluluğundan ayrılan Kuzey ve Güney İslavları, M.S. 
6. yüzyıldan itibaren, önce Avarların, sonra Bulgar Türklerinin ziraatçı tebaları olarak daha 
doğuya (belki zorla) çekilmişler ve nihayet M.S. 8. yüzyıllarda bugünkü vatanlarına 
ulaşmışlardı. 
Ruslar ile Türklerin ilişkilerini  bir kaç döneme ayırmak mümkündür. En eski zamanlara 
ait devre, Kiev Rusyası oluşmadan önceki 6.-7. yüzyıllardaki Slovenler ile Avarların ilişkileri 
ve daha sonra Hazarlar, Volga Bulgarları ve diğer Türk boyları arasındaki ilişkiler. Tarihe 
baktığımız zaman, Rus ve Türk toplumlarının ticaret, ekonomi ve yerleşim bakımdan 
birbirleri ile yakın temas içerisinde idiler. Bundan dolayı, bu halkların günlük kullanılan dili 
öğrenmeleri gerekirdi. Bunun sonucunda birçok Türkçe söz Rusçaya geçmiştir. Türkçe 
kelimelerin Rusçaya geçişleri Kazan, Astrahan ve Kırım Hanlıkları döneminde daha da 
artmıştır. Daha sonra da Sovyetler Birliği’nin içerisinde Türk toplulukların olması, Rusça-
Türkçe ilişkisinde çok önemli ve etkin bir faktör olmuştur.  Araştırmalara göre Rus dilinde 
                                                 
49 Şamil Fahri Yahya: Arapçanın Muhtelif Lehçelerinde Türkçe Unsurlar, İstanbul 1984, 391 s. (İ.Ü., basılmamış 
doktora tezi). 
50 Mahammad Ahmad Duhman: Mucemu’l-Elfazu’t- Tarihiyye fi-Asri’l-Mamalukiya (Dictionary of Historical 
Mamluk’s Words and Expressions), Şam 1990, 160 s. 
51 Prokosch, Erich: Osmanisches Wortgut im Sudan-Arabischen, Berlin 1983, 75 s.; : Osmanisches Wortgut im 
Agyptisch-Arabischen, Berlin 1983;  Zum osmanisches Wortgut im arabischen Dialekt von Amman“,  Materialia 
Turcica 15, Bochum 1991, s. 14-23 ve bu yazıyı tamamlamak üzere Jafar Ababneh ile ortak yazı: „Ottoman 
Loanwords in Jordanian Arabic“, Grazer Linguistische Studien 48, Herbst 1997. 
52 Aytaç, Bedrettin: Arap Lehçelerindeki Türkçe Kelimeler, İstanbul 1994, 159 s. 
Yunanca, Latince, Fin-Ogur, Moğolca, İran dillerinden sözler yer almaktadır. Bu dillerin 
arasında Türkçenin ise önemli bir rolü vardır.  
Türk dillerinden gelmiş ve günlük konuşmalarda kullanılan sözler dil araştırmacıları 
için büyük bir ilgi alanıdır.  
Yapılacak yeni çalışmalarla Rusçadaki Türkçe sözlerin sayısı artacaktır; çünkü Ruslarla 
Türklerin son yıllarda ilişkileri eskiye göre daha da hareketlenmiştir. Yani birlikte yaşamalar 
artmıştır, dolayısıyla da karşılıklı öğrenmeler çoğalmış olmalıdır. Buna bir örnek vererek 
sözümüzü tamamlamak istiyoruz. İncelediğimiz kaynaklardaki Türkçe sözler listesinde tek 
başına tamam sözü yoktur; ancak bugün Rusçada tamam sözü sıkça kullanılmaktadır. 
5.1. Türkçedeki Rusça Unsurlar:  
Bu konuda ilk çalışma, H.F. Miklosich tarafından 'Türkçedeki İslavca, Macarca ve 
Romence Unsurlar' adıyla 1889'da yapılmıştır.
53 Bu tarih, İslavcadaki Türkçe unsurların 
araştırılmağa başlandığı tarihlere rastlamasına rağmen, bu yoldaki çalışmalar o kadar heyecan 
verici bulunmamış olmalı ki İslavcadaki Türkçe unsurlar konusu etrafında cereyan eden 
meşhur tartışmaları, bu konu etrafında görmüyoruz.  
Bunun sebebi, H. F. Miklosich ve Snjezana Valjacic'in de ifade ettikleri gibi 
Türkçe’deki İslavca unsurların pek az oluşudur.
54 Malzemesi oldukça sınırlı olan bu konu, son 
olarak 1957'de 'Türk Halk Dilinde İslavca Alıntılar' adıyla Andreas Tietze tarafından 
incelenmiÅŸtir.
55 Türkçedeki İslavca alıntıların ses bilgisi açısından da değerlendirildiği bu 
çalışmada 233 İslavca söz yer almaktadır.  
5.2. Rusçadaki Türkçe Unsurlar:  
İslav dillerindeki Türkçe unsurlarla ilgili ilk çalışmalar, 1850'lerde başlamıştır ve 
günümüzde de sürmektedir. Bu konudaki çalışmalar, burada sayamayacağımız kadar çoktur.
56 
Önce Rusların, daha sonra da Güney İslavlarının dilleri üzerinde başlayan bu çalışmaların 
meyvelerini derli toplu birer sözlük halinde Elizaveta Nikolaevna Şipova'nın ve Abdullah 
Skaljic'in eserlerinde bulabiliriz.
57 
E. N. Şipova'nın “Rus Dilindeki Türkçe Unsurlar Sözlüğü” adını taşıyan eseri, Alma-
Ata'da, 1976 yılında yayımlanmıştır. Bu çalışmada, Rusçaya Türkçeden geçtiği kabul edilen 
1507 kelime üzerinde durulmaktadır. Bu sayı, Şipova'dan önce Rus etimoloji sözlüğünü 
yazmış olan M. Vasmer'in eserindeki Türkçe unsur sayısından epeyce azdır.
58 
N. Poppe Jr.'a göre M. Vasmer'in eserinde Türkçe asıllı olarak belirlenen 1700 kelime 
yer almaktadır.
59 Vasmer'in eseri diyalekt kelimelerine yer verdiği iddiasıyla tenkit edilmiştir.
60 
Her halukârda, Rusların bugünkü yeni vatanlarına geldikleri tarihlerden beri süren Türk-Rus 
ilişkilerine bakarak, yüzün üzerinde makale ve kitabın yayımlandığı bu konuda, daha yeni, 
daha geniş ve daha ayrıntılı çalışmalar bekleyebiliriz. 
Alma-Ata’da 1994 yılında yayımladığı “Rus Edebiyatında Türkizm”
61 adlı eserinde, 
R.T. Mendekinova, Kazakistan’da yaşayan Rus yazar İ. P. Şuhov’un iki romanında 2500’e 
                                                 
53 Miklosich, H.F.: Die Slavischen-magyarischen und rumanischen Elemente im türkischen Sprachschatze, Wien 1889. 
54 Miklosich, H.F.: a.g.e. 
 
Vejacic, S.: Sırp-Hırvat Diline Girmiş Olan Türk Maddî Kültür Unsurları, Doktora Tezi, İstanbul 1966  
55 Tietze, A.: Slavische Lehnwörter in der türkischen Volkssprache, Oriens X (1957), s. 1-47. 
56 Bu çalışmaların bibliyografyası için bkz.: 
 
Poppe, N.: Introductian to Altaic Linguistic, Wiesbaden 1965, 165-176.s. 
 
Poppe, N.Jr.: Studies of Turkic loan words in Russian, Wiesbaden 1971.  
57 Şipova, E.N.: Slovar Tyurkizmov v Russkom yazıke, Alma-Ata 1976, 444 s. 
 
Skaljic, A.: Turcizmi u Srpskohrvatskom-Hrvatskosrpskom jeziku, Sarajevo 1985, 662 s.  
58 Vasmer, Max: Russisches etymolgisches Wörterbuch , 3 vols. , Heidelberg 1950-1958. 
59 Poppe, N. Jr.: a. g. e. , 44.s. 
60 Poppe, N. Jr.: a. g. e. , 44.s. vd. 
61 Mendekinova, R. T.: Pereçen  Tyurkizmov v yazıke proyzvedeniy Ruskih pisatey- Slovar’ sravoçin 
respublikanskiy izdatel’skiy kabinet ministerstvo obrazovaniya respubliki Kazahstan, Almatı 1994, 81 s. 
yakın Türkçe söz bulunduğunu belirtir. Bu eserde, Türk-Rus ilişkileri de değerlendirilmiş ve  
456 Türkçe söz listelenmiştir. 
 Moskova’da, A.G. Spirkin, İ.A. Akçurin, R.S. Karpinskaya tarafından 1980’de 
yayımlanan “Yabancı Kelimeler Sözlüğü”
62, Türkçe unsurlar bakımından 1955 yılında yapılan 
ilk baskısından çok farklı hale getirilmiştir. Sözlüğün bu ikinci baskısında, Rusçadaki Türkçe 
kelime sayısı gülünç bir rakama düşürülmüştür: 304. Türklüğü ve Türkçeyi, yalnız Türklerin 
kendileri değil, galiba komşuları da terkediyor! 
6.Türkçe-Ukranca İlişkileri 
Rus, Sırp-Hırvat, Çek, Slovak ve Leh dilleri gibi, bir İslav dili olarak, Ukrancadaki 
Türkçe unsurlarla ilgili ilk çalışmalar, 1850'lerde başlamıştır ve günümüzde de sürmektedir. 
Bu konudaki çalışmalar, burada sayamayacağımız kadar çoktur
63.  
6.1.Türkçedeki Ukranca Unsurlar 
Türkçedeki Ukranca unsurların monografik bir çalışması yoktur. Türkçedeki İslavca 
unsurları konu edinen çalışmalarda, zaman zaman sözlerin Ukranca biçilerine de 
deÄŸinilmiÅŸtir. 
6.2.Ukrancadaki Türkçe Unsurlar 
Çeşitli  İslav dillerindeki Türkçe unsurları konu edinen çalışmalarda, sözlerin Ukranca  
biçimlerine de temas edilir. Bilhassa Fasmer, sözlerin Rusça biçimlerinden önce Ukrancadaki 
biçimlerini verir. Ukrancadaki Türkçe unsurları konu edinen son monografik yayın da, bu iki 
İslav dilindeki Türkçe sözleri, iki ayrı bölüm halinde inceler.  Günlük gazete ve dergilerin, 
okul kitaplarının taranmasıyla oluşturulmuştur R. R. Devletov tarafından yayımlanan ve 
günlük dile dayalı bu çalışmanın Ukranca bölümünde 747, Rusça bölümünde 594 Türkçe söz 
yer almaktadır.
64 
 
7. Türkçe-Ermenice İlişkileri 
Tarihin bildiği kadarıyla Türklerin Çinliler, Farslar ve Bizanslılardan sonra en eski 
komşusu Ermenilerdir. Uzun bir zaman dilimi içinde komşuluk ilişkisi yaşamış olan bu iki 
halk, birbirinden pek çok şey öğrenmiş; öğrenilen  bilginin adı olan söz, komşunun dilinde de 
yaşama alanı bulmuştur. 
Kafkasya’nın başka halklarının yazılı kaynakları, Orta Çağ başları Azerbaycan tarihi ve 
yazılı dönemden önceki  Türk dili  tarihi araştırmalarında, büyük önem taşımaktadır. Bu  
yazılı kaynaklar, kapsadıkları Türkçe sözlük ve gramerlik unsurlarla, yazılı devir öncesindeki 
Türkçe’yi kurmakta, Türk dili tarihinin; yine kapsadıkları Türkçe kavim adları, kişi adları ve 
yer adlarıyla Türk tarihi çalışmalarının önemli  belgeleridir. Bilindiği gibi, Türk tarihi ve dili 
araştırmalarında, buna benzer bir rolü, Çin, Fars ve Bizans kaynakları oynamaktadır.
65  
Kafkasya’nın başka halklarının tarih kaynaklarındaki ve dillerindeki  Türkçe etkisini, ilk 
olarak, Mordtmann incelemiÅŸtir.
66  Bu konuda birçok çalışma yapan Mordtmann, bu 
yazılarından birinde şunları söylemektedir: “Ermeniler Hint-Avrupa grubuna bağlıdır; ama 
                                                 
62 Spirkin, A.G., Akçurin, İ. A., Karpinskaya, İ. A.: Slovar’ inostrannıh  slov Russkiy  Yazık, Moskova 1980, 624 
s. 
63 Bu çalışmaların bibliyografyası için bkz.: 
 
Poppe, N.: Introductian to Altaic Linguistic, Wiesbaden 1965, 165-176.s. 
 
Poppe, N.Jr.: Studies of Turkic loan words in Russian, Wiesbaden 1971.  
64 Devletov, R. R. : Tyurkizmı v  Ukraynskom i Russkom yazıkah, Simferopol 2001, 104 s.). 
65 Budagova, Z. İ., Gukasyan,  V. L. 1979, “Ob Azerbaycansko-Armyanskih yazıkovıh kontaktah”, Sovetskaya 
Tyurkologiya 1979, Bakı, s. 10-21. 
66 Mordtmann 1872, “Entzifierung und  Erklärung  der arm. Kellinschriften von Van und der Umgegend”, ZDMG XXII, s. 
465-493. 
dilleri açıkça Turan etkisinin izlerini taşımaktadır. Bu ifade altında, ben, Osmanlılarla 
yüzyıllar boyu süren ilişkiler sonucu olarak Ermenice’ye giren Türkçe sözleri değil,  
Selçuklular, Osmanlılar vb. Türk devletleri doğmadan, M.S.  IV., V., VI., VII. yüzyılların 
yazılı Ermenicesindeki Turan unsurlarını kastediyorum.”
67 Mordtmann, burada 23 Türkçe söz 
sunarak, bu sözlerin yazılı Türkçe’den önceki devirlerde, M.S. IV.-V. yüzyıllarda 
Ermenice’ye alındığını belirtmektedir.  
VII. yy.dan başlayarak Kafkas kaynaklarındaki Türkçe kelimelerin sayısının hızla arttığı 
görülmektedir.VII.-VIII. yüzyıllar ve daha sonraki  Ermeni kaynaklarında, Alp Arslan, Kılıç 
Arslan, Gazan, Atabeği, vb. birçok kişi, ata, oğlan, kızlar, vb. akrabalık, avçı, temirçi, vb. 
meslek, Hun, Hazar, Türk, Kenger, Akatzir, Barsil, vb. kavim ve yer adı yanında, beslenme ve 
giyinme  gibi temel kültürler veya sosyal yapı ve üst kavramlarla ilgili  çok sayıda Türkçe 
sözle karşılaşırız. 
Dillerin ses bilgisi ve söz dizimi düzlemlerinin temsil ettiği kullanım yapılarında, 
sözlüklerin temsil ettiği  edinim yapılarına oranla, oldukça zengin bir çeşitlilik ve hızlı 
değişiklikler yaşanmaktadır. Sözler, seslere ve cümlelere oranla daha kalıcı yapılardır. Bu 
yüzden, dil alışverişleri söz konusu edildiğinde, ilk akla gelen sözlük alıntıları olmaktadır. 
Geniş bir coğrafyada,  uzun bir süre yaşamış ve yaşamakta olan Türkçe’nin Çince, Farsça, 
Ermenice, Bulgarca, Arnavutça, Rusça, Macarca ve Romence gibi eski komşularıyla ilişkileri, 
yalnız sözlükte kalmamış, ses ve söz yapımı ile söz dizimi düzlemlerine de sıçramıştır. Bu 
yüzden, Türkçenin bu eski komşularıyla ilişkileri söz konusu olduğunda, sözlüklerde görülen 
söz alışverişlerinin ötesinde, gramerlik alıntılar da gündeme gelmektedir. 
Türkçe-Ermenice ilişkileri söz konusu edildiğinde, Türkçenin Ermeniceden epeyce söz 
aldığını ve bunların 20 kadarının yazı diline de geçtiğini görüyoruz. Türkçenin Ermeniceden 
herhangi bir gramerlik unsur alması ise söz konusu değildir. 
Türkçenin Ermenice üzerine etkisine gelince, bu etkinin Ermenicenin hem sözlük hem 
de gramer alanlarına yayıldığını görüyoruz. Tarihte olduğu gibi, bugün de, Ermenistan dışında 
küçük topluluklar halinde yaşayan Ermeniler arasında, bir yazı dilinin birleştiriciliğine 
dayanan standart bir dil yoktur. Ermenicenin etimoloji sözlüğünü yazmış olan R. Açaryan,  bu 
konuda, 1926’da Baku’da toplanan I. Türkoloji Kurultayında şunları söylemektedir: “Küçük 
Asya’nın Batı bölgelerinde, Kıbrıs’ta, Bulgaristan’da, Doğu Rumeli’de, Romanya’da ve Basa-
rabya’da, İran’nın ve Kafkasya’nın bazı köylerinde, Türkçe’nin Ermenice üzerindeki etkisi o 
kadar yaygınlaşmıştır ki, Ermeniler kendi ana dillerini bile kaybetmişlerdir. Bu olay, birkaç 
yüz yıl önce gerçekleşmiştir. Polonya Ermenileri, 1530 yılından itibaren Ermeniceyi unutup 
Tatarcayı kabul etmiş ve Ermeni alfabesiyle büyük bir Tatar edebiyatı yaratmışlardır. Kilise 
kitapları bile Tatarcaya (Kıpçakçaya) tercüme edilmiştir. Ermeniler, Küçük Asya’da olduğu 
gibi, İstanbul’da da Türkçe yazdıkları zengin edebiyatı, Ermeni yazısıyla daha da 
ilerletmişlerdir. Türk alfabeleri hiçbir zaman yeterli olmamış ve halk dilindeki bütün sesleri 
işaret etme niteliği taşımamıştır. Ermeni alfabesi ise, bu olgunluğa sahiptir. Tabiî ki bu 
sebeple, Ermeni alfabesiyle yazılmış bu edebiyat, Türk-Tatar dilinin tarihini öğrenmek 
bakımından son derece önemlidir. Türkçe’den alınma sözler, Türkçe’nin fonetik kurallarını 
kronolojik olarak belirleyebilme imkânını sağlar. Bu konuda, Ermeni yazarlarının eserlerinde 
yer alan geniş malzeme kullanılırsa, erken asırlardaki Türk-Tatarların yaşantıları ve tarihi de 
öğrenilmiş olur.”
68 
Bugün Ermeni yazı dilinin komşuluğunda yer alan Azerbaycan Türkçesi, Ermenistan 
Ermenicesindeki Türkçe sözlerin geçiş yolu olmuştur. Bu yüzden, Ermenicedeki Türkçe 
                                                 
67  Budagova, Z. Ä°., Gukasyan,  V. L. 1979, s. 11. 
68 Açaryan, R. A. 1926, Pervıy vsesoyoznıy tyurkologiçeskiy s’ezd, Baku 1926, s. 152. 
alıntılar, büyük ölçüde, Eski Anadolu Türkçesi ile Türkiye Türkçesine oranla Eski Anadolu 
Türkçesine daha yakın olan Azerbaycan Türkçesinin  ses özelliklerini taşımaktadırlar. 
7.1. Türkçedeki Ermenice Unsurlar: 
Ermeniceden Türkçeye Geçen Sözler: Bu konu ilk olarak 26 Şubat-5 Mart 1926  
tarihlerinde Baku’da toplanan I. Türkoloji Kurultayında dile getirilmiştir.  Türklüğün alfabe 
değişikliği temel konusu için toplanan,  bu arada Türklük Bilgisinin başka konularının da 
görüşülüp tartışıldığı bu kurultaya Ermenicenin Etimolojik Sözlüğünün
69 ve Ermenicedeki 
Türkçe Unsurlar  Sözlüğünün
70 yazarı  H. R. Açaryan da katılmış ve bildirisini Türkçe 
sunmuştur. Bu kurultaya sunulan bildiriler, yine 1926 yılında Rusça yayımlanmış ve 
Açaryan’ın söz konusu bildirisi Rusçaya özet halinde çevrilmiştir. Türk-Ermeni dil ilişkileri 
konusunda bir fikir  verebilecek düzeyde olan Ermeni bilginin bu bildirisinde, Ermeniceden 
Türkçeye geçmiş 200 kadar söz açıklanmıştır. Açaryan, Türkçe sunduğu bildirisini şöyle 
sürdürmektedir: “Türkçe’nin Ermenice üzerindeki etkisi çok büyüktür. Ben, daha 1902’de, bu 
meseleyi geniş ve özel bir çalışmada ele almıştım... Bu kelimelerin sayısı 4000’e 
ulaşmaktadır... Genellikle, bir dilden başka bir dile isimler, bazen sadece sıfatlar, çok nadir 
hallerde ise fiiller geçer. Sayı sıfatları, bağlaçlar ve zarflar ise, başka bir dil tarafından 
benimsenmezler; fakat Ermenicede bu tür unsurların hepsi aynı ölçüde yaygındır. Birçok 
vilayette 70, 80 ve 90 rakamları Türkçe adlarıyla kullanılmaktadır. Rodos’ta da 69-99 
arasındaki bütün sayı adları Türkçedir... Şimdi ise, konunun ikinci kısmı olan Ermenice’nin 
Türk-Tatar dili üzerindeki etkileri kısmına geçiyorum. Kopenhaglı bilginlerden Prof. Olger 
Peterson ve Viyanalı Kraelitz-Grainfenhorst, Türk-Tatarların bir grup kelimeyi Ermenilerden 
çok eski çağlarda aldıkları tahminini yürütürler. Ben, burada bu meseleye değinmeyeceğim. 
Sizin dikkatinizi daha eski dönemlere ait çeşitli Türk-Tatar, özellikle Anadolu ağızlarında 
karşılaşılan dil hadiselerine çekmek istiyorum. Bu kelimelerden bir kısmı edebî dile  de 
geçmiş; bir kısmı ise, sadece halk dilinde yaşamaktadır. Ermeniceden  Türkçeye geçen bu 
kelimelerin toplam sayısı 200’dür.”
71  
Son olarak, yakın zamanlarda, bu konuyu Robert Dankoff  ele almış, Ermeniceden 
Türkçeye geçen sözleri bir sözlük halinde yayımlamıştır. Bu yayında 806 söz yer almaktadır. 
Dankoff’un bu çalışmasında, Açaryan’ın “toplam 200” dediği bu sayının, hangi amaçla 
olduğu bilinmez,  Ermenicede de yaşamakta olan pek çok Türkçe sözün veya Türkçenin başta 
Rumca olmak üzere başka dillerden aldıklarının Ermenice gösterilerek dört katına çıkarılmış 
olduğunu görmekteyiz.
72 Dankoff, bu yayınına, Türkçe mi Ermenice mi olduklarının 
tartışılması  gerektiğine inandığı  309 söz daha ekler ve böylece Türkçedeki Ermenice sözlerin 
sayısı 1115’e yükselir.  Bu sayı, Ermenicenin etimoloji sözlüğünü ve R. Dankoff’un da 
başlıca kaynağı olan Ermenicedeki Türkçe unsurlar  sözlüğünü  yazmış bulunan  Açaryan’ın 
verdiği sayının altı katıdır. Dolayısıyla bu çalışma, bizi, Türkçedeki Ermenice sözler 
konusunda sağlam bir düşünceye götürmekten uzaktır. 
Biz tekrar Açaryan’ın çalışmasına dönersek, Türkçedeki Ermenice sözlerin sayısını 
“toplam 200” olarak kabul edebiliriz. Çoğu ağızlarda yaşamakta olan bu sözlerden 20 kadarı 
Türk yazı diline de geçmiştir. 
7.2. Ermenicedeki Türkçe Unsurlar:  
7.2.1. Sözlük Alıntıları: Bilebildiğimiz kadarıyla, Ermenice, M.S. IV. Yüzyılda, 
Türkçeden en az 23 söz almış bulunuyordu. XI. asrın sonlarına doğru, Türkçeden Ermeniceye 
geçen sözlük ve gramerlik alıntıların sayısı önemli derecede artmıştır. Bu devirden sonra 
                                                 
69 Açaryan, R. A., 1900, (Ermenice), Moskova- Vagarşapat Vagarşapat. 
70 Açaryan, R. A., 1902, (Ermenice) Moskova-Vagarşapat. 
71 Açaryan, R. A.,  1926,  Pervıy vsesoyoznıy tyurkologiçeskiy s’ezd, Baku 1926, s. 153. 
72 Dankoff, Robert, 1995, Armenian loanwords in Turkish, Wiesbaden, 217 s. 
Türkçe, yalnız Türklerin değil, aynı zamanda Ermeni yazarları ve aydınlarının da kullandığı 
yazı dili haline gelmiştir. Böylece, bu iki dilin ilişkisi, konuşma dilinin dışına taşarak edebî 
seviyeye genişlemiştir. V. L. Gukasyan, Türkçenin etimoloji sözlüklerinden birini de yazmış 
olan E.V. Sevortyan’ın, bu dönemi anlatırken şunları yazdığını ifade etmektedir: “Ermeniler,  
XII. asır Moğol işgaline kadar   Selçuklular ve Türkmenler, daha sonra da Osmanlılar ve 
şimdiki Azerbaycan Türklerinin atalarıyla bir arada yaşayarak, onlarla devamlı ve çok yönlü 
ilişkilerde bulunmuşlardı. Orta Çağ Ermeni edebiyatında Güney Türk kökenli kelimelerin 
bulunma nedenini Oğuz kavimleri ve halkıyla olan günlük ilişkilerle açıklayabiliriz. O 
dönemin birçok Ermeni yazar, yurttaşları Türkler gibi Türkçe konuşabiliyor, bazen iki dilli 
olabiliyordu.”
73 
XV.-XX. yüzyıl Ermeni yazılı kaynaklarına dayanarak Ermenicede Türkiye Türkçesi ve 
Azerbaycan Türkçesine ait kelimelerin her geçen yüzyıl daha da arttığını söyleyebiliriz. 
Yukarda bahsettiğimiz R. A. Açaryan’ın “Ermenice’deki Türkçe Alıntılar” kitabında 4262 
tane Türkçeden alınmış söz yer almaktadır. 
Muhtemelen  II. Dünya Savaşının kargaşası yüzünden on yıl ara ile yayımlanmış iki 
yazısında, Eugeniusz Sluszkiewicz, Ermeniceye geçmiş Türkçe sözleri, dilciliğin en dağınık 
konularından biri olan alıntı sözlerin ses bilgisi açısından değerlendirmiş, Ermenicedeki 276 
Türkçe sözü kullanarak, Türkçenin seslerinin Ermenicede nasıl temsil edildiklerini 
göstermeğe çalışmıştır
74.  
7.2.2. Deyim Alıntıları: Bu  iki dil arasında,  söz alıntıları yanında, deyimlik alıntılar da 
söz konusudur. 
 
1. 
Türkçeden Ermeniceye Değiştirilmeden Alınanlar: 
Ay balam, ay canım, ay sağ ol>Ay balam, ay canım, ay sağol (ALŞ 1, 316) 
Aslan balası>Aslan balası (HA 1, 57) 
Begafil  eşge düşdüm, dağıtdım  dünya  pulu>Begafl eşga düşdım  dagıtdum dünya puli 
(Erm. AÅŸ. 88) 
Bilene  bir, bilmeyene min>Bilana  bir, bilmiyana  bin (HA. I, 36) 
Dedi eynindeki olan, paltarı  sat ver cahıra>Dedi aynindakı olmiş, partali sat, ver 
cahıra (Erm. Aş. 48) 
Düşmenin  gözi kor olsun>Dyuşmanı  gyozi gyor olsun (ALŞ. I, 354) 
Keçi can  hayında, gessab  piy ahtarır>Keçi can harayında, gesab piya man galis (ALŞ. 
I, 218) 
Keçen  güne   gün çatmaz,  calasan günü güne>Geçan   gyuna-gyun  çatmaz, calason  
gyun  gyuna (ALÅž. I, 366) 
KeÅŸiÅŸ  bele iÅŸ>KeÅŸiÅŸ bele iÅŸ (EA. I, 96) 
Kor üçün  hamısı bir, ya burda, ya Bagdat’da>Kor  içün hamsi bir, ya burda, ya 
Bagdat’da (ALŞ. I, 236). 
Gorun çatlasın der – der can, gorun>Gyorn  çatlası derder can, gyorn (HA. I, 46) 
Pah, namerd köpek oğlu>Pah, namard  gyopoğli (ALŞ. 1, 269) 
Seni doğanın boynu sınsın, bele boynu sınsın, Seyran oğlan>Sani  doğanın boyni snsun,  
bele boyni  snsun, Seyran oÄŸlan (ALÅž. I, 308) 
                                                 
73 V. L. Gukasyan 1978, “Znaçeniye Zakavkazskih  İstoçnikov  v  İzuçenii  İstorii   Azerbaydjanskogo  Yazıka  
Dopismennogo  Perioda”,  Sovetskaya Tyurkologiya, Baku,  No. 2., s. 19-33.  
74 Sluszkiewicz, Eugeniusz: “Remarques sur la langue turque des Arméniens et sur les emprunts turc de l’arménien-I”, RO 
XIV (1939) ve “Remarques sur la langue turque des Arméniens et sur les emprunts turc de l’arménien-II”, RO XV (1949).  
Bilene bir, bilmeyene min>bilana bir, bilmiyana bin (HA.  I, 36) 
Olacağa çare yoh>Olacağa  çara yoh (GA.  II., 171) 
2. 
Türkçeden Ermeniceye Çevrilerek veya Melezleştirilerek Alınanlar: 
            Gel gel demek> Gjal-gjal anel  
            Giç damar> Giž damar  
 Tike tike etmek> Tikä tikä anel  
 Gadasını almak> Gadan arnel  
           Aslan kesilmek>Aslan ktrel  
Eh, yaradan Allah>Eh, yaradan asdvaç (ALŞ. I, 361) 
Düz danışanın papağı deşik olar>Drusd hosogi papağı  çag gıli (HA. I, 37) 
İt hürer, kervan keçer>Şunı   ghaça,  karvanı  gkoça  (PP. I,  185) 
Harada aÅŸ, orada baÅŸ>BordeÄŸ  aÅŸ, endeÄŸ baÅŸ  (PP. I, 36) 
Ahır atadan, babadan bele bilmişik>Ahr atadan, babadan esbes eng imaçel (HA. I, 98) 
Oho, baş üste, canım çıhsın>Oho, baş yusda, cans dursga (ALŞ. I, 325). 
Saggız kimi yapışır>Sahgzi  besa gıpçım (ALŞ. I, 321) 
Maral kimi gözeldir>Marali bes gyozale (ALŞ. I, 314) 
Gülüm, gülüm, gül çiçek>Gyulım, gyulım, gyul  çiçag (GA. II, 211) 
Ay arvad, ne karvan keçmeli kecedir>Ay gnig, inç karvan  gdrelu gişere  (HT. I, 495) 
Bir atım barıt kimi şeydir>Mi  atum baruti bes  bana (PP. I, 79) 
Bir neçe tazı-tula meni  gerek gorhutsun?>Mi kani tazi tula inc  batke nahaç nen? (GA. 
II, 1939) 
Deyirmanı sınıb  çah-çah olub>Cağaçi  godraç çahçahen darel (PP. I, 70) 
Ne var, haneharabın arvadı?>Do  inca hani harabi gnig? (PP. I, 68) 
Bu deyim alışverişleri yanında geri dönen alıntı deyimler de vardır; yani 
Türkçe>Ermenice>Türkçe şeklinde  geri dönen alıntı deyimler:                   
Kordu, ÅŸildi, gebulumdur> Kores, ÅŸiles, gebules (Ä°H. II, 316) 
Her ÅŸey yavaÅŸ yavaÅŸ> Her ÅŸey gamas gamas  (MP. I, 21) 
İravan aşından da oldug, Giravan daşından da (İH. II, 322)
75 
7.2.3. Gramerlik Alıntılar: En azından  1600 yıl  süren, Ermenicenin tarihteki ve 
bugünkü çeşitli Türk şiveleriyle ilişkileri sonucu, Yeni Ermenicede bazı yapı değişiklileri de 
olmuştur. Ermeni edebi dilinin kurucusu  Hacatur Abovyan ile ünlü Ermeni dilcileri  M. H. 
Abeğyan ve  R. Açaryan, yaptıkları çalışmalar sonunda, bu 1600 yıl süresince Ermenicede 
görülen büyük değişiklikleri ortaya koymuşlardır. H. Abovyan, M. H. Abeğyan ve R. Açaryan, 
değişik tarihlerde, benzer ifadelerle şunları yazmışlardır: “Azerbaycan  ve Türkiye 
Türkçelerinin etkisi sonucunda Ermeni dilinin söz dizimi epeyce değişerek, Hint-Avrupa 
dillerinin söz diziminden uzaklaşmış, Ermenice, eklemeli bir dil haline gelmiştir.”
76 Buna 
karşılık, şimdiye kadar yapılan çalışmalarda, Türkçede Ermeniceden alınmış herhangi bir 
gramerlik unsura rastlanmamıştır. 
7.2.3.1. Ses Bilgisi Düzleminde: Bilindiği gibi, başka bir dilden yapılan alıntılar iki 
dillilik çizgisine yaklaşacak kadar çoksa, alındıkları dilin ses, şekil  ve söz dizimi yapısını 
                                                 
75 M. İ. Memmedov: “Azerbaycan ve Ermeni Dillerinde Ortaglı Frazeoloji birleşmeler”, Elmi Eserler-Dil ve Edebiyyat 
Seriyası 6(1979),  s. 50-54 
76 Gukasyan. V. L.:  “Azerbaycan Dilinin Teşekkül Tarihine Dair Geydler” Azerbaycan Filologiyası Meseleleri, Baku  1983, 
s. 35-62. 
zorlayarak, orada kendilerine hayat alanı bulabilmektedirler: “Eğer başka dilden söz alan halk 
etkilendiği dille az veya çok derecede tanışıyorsa, yada alıntı sözler yeteri kadar çoksa, bu 
durumda, ses yapısı olarak etkilenen dile uymayan yabancı sesler, geçtikleri dilin ses yapısını 
bozsalar bile genelde korunur.”
77  
Türkçe alıntı sözler, bazı ünlü ve ünsüzleri de Ermeniceye taşımıştır. Bu konuda,  e, ö, ü 
ünlüleri ile eski Ermenicede bulunup da orta Ermenicede yer almayan b, d, g  kapanma 
ünsüzlerinin yeni Ermenicede tekrar ortaya çıkışı,  Türkçenin ve bilhassa da söz başındaki 
kapanma seslerinin yumuşak varyantlarını tercih eden Azerbaycan Türkçesinin, yeni 
Ermenicenin  ses yapısına etkisi olarak değerlendirilmektedir.
78 
7.2.3.2. Şekil Bilgisi Düzleminde: Türk şivelerinin, özellikle de Azerbaycan Türkçesinin 
Ermenicede yapım ekleri vasıtasıyla yeni kelime oluşturulmasına da etkisi olmuştur.  
Türkçeden Ermeniceye geçen –lık/-lik/-luk/-lük kavram eki, -lı/-li/-lu/-lü sıfat eki, -çı/-çi/-çu/-
çü meslek ve –nçı/-nçi>-mži sıra sayı eki gibi yapım ekleri ve mış/-miš fiil çekim eki, 
Ermenicenin kendi ekleri kadar iÅŸlektirler.
79 Yeni kelime yapan bu ekler, giderek ana dildeki 
kelimelere de eklenerek girdikleri dile uyum sağlarlar. Türkçeden Ermeniceye geçmiş  ekli ve 
eksiz bazı söz çiftleri,  Ermenilerin dil ve düşünce dünyasında oluşturdukları kategorilerle, 
Ermenicenin morfolojik yapısında parçalanmaya yol açmışlardır: 
av: “av” // avçi: “avcı”  
ayna: "ayna, şişe" // aynaçi: “aynacı, camcı”   
balta: “balta // baltaçi: "baltacı" 
bitikçi: "yazar"  
bostan: "bostan" // bostançi: “bostancı” 
çöp: “çöp, ot” // çöpçi: "otaçı, ot ile sağaltan”" 
el: "halk, ülke" // elçi: “elçi, sefir” 
ez-: "ez-" // ezilmiş: “ezilmiş” 
yapunçi: "kepenek"   
ayrı: "ayrı" // ayrılmış: “ayrılmış”  
azar: "hastalık" // azarli: “hasta” // azarlamiş: “hastalanmış”  
tamga: “damga” // tamgaci: "damgacı"  
toz: "toz" // tozlug: “tozlu yer” 
meku: “bir” // mekumçi: “birinci” 
yerku: “iki” // yerkumçi: “ikinci” 
tasu: “üç” // tasumçi: “üçüncü” 
7.2.3.3. Söz Dizimi Düzleminde: 
M. H. Abeğyan, daha bu yüzyılın başlarında bu konuya dikkat çekmiştir. O, “Yeni 
Ermenice’nin Sentaksı (Ermenice), Erivan 1912” adlı monografisinde, “Türk şivelerinin 
(Azerbaycan Türkçesi ve Türkiye Türkçesi) etkisi yüzünden, yeni Ermenicenin (Aşharabar) 
söz dizimi,  eski Ermeniceden (Grabar) keskin farklılıklarla ayrılmaktadır” diye yazmaktadır. 
M. H. Abegyan'ın bu fikri, R. A. Açaryan'ın "Ermeni Dilinin Tarihi (Ermenice), II. cilt, 
Erivan 1951,  s. 287-291” adlı eserinde kesinlik kazanmıştır.  R. A. Açaryan, Ermenicenin söz 
dizimini genetik olarak bağlı bulunduğu Hint-Avrupa dillerinin söz dizimi ile karşılaştırırken 
şunları tespit etmiştir:
80  
                                                 
77 Bloomfield, L. 1968,  Language, s. 490. 
78 Sluszkiewicz, E. 1939-1940, “Remarques sur la langue turque des  Arméniens et sur les  emprunts turs de l’arménien”,  I-
II, RO  XIV (1939), s. 136-153 ve III , RO XV (1940), s. 268-320. 
   Gukasyan, V. L. 1978,  s. 19-20. 
79 Gukasyan, V. L. 1978,  s. 32. 
80  Budagova, Z. Ä°., Gukasyan,  V. L. 1979, s. 20. 
1. Eski Ermenicede yüklem cümlenin başında (özneden önce) gelirdi. Yeni Ermenicede 
ise, bunun tam tersi olarak cümle unsurlarının sırası aynen Türk şivelerinde olduğu gibidir:  
tesi zthrčunn or jerger i vraj carin “gördüm kuşu öten ağaçta" > cari vra jergoy thrčuny 
tesa “ağaçta öten kuşu gördüm".  
zinč araric vasn ordvoj imoj "ne etmek kendi oğlum için" > tyis hamar inč anem "kendi 
oğluma (ben) ne yapayım?".  
2. Eski Ermenicede asıl unsur, yardımcı unsurun önüne geçer, yeni Ermenicede ise,  
bunun tam tersi yapılır: 
ztunn Petrosi "ev Petro'nun" > Petrosi tuny "Petro'nun evi".  
3. Eski Ermenicede diÄŸer Hint-Avrupa dillerinde olduÄŸu gibi zamir isimden sonra, yeni 
Ermenicede ise,  isimden önce gelir: 
ajr ajs "adam bu" > ajs (es) mardy  "bu adam"; tun im  "ev benim" > im tuny  “benim 
evim”; hor imun "babam benim" > im hory  "benim babam" vb.  
4. Eski Ermenicede sayılardan sonra gelen isimler çokluk, yeni Ermenicede ise,  teklik 
halinde kullanılır: 
hing tner  "beÅŸ evler" > hing tun "beÅŸ ev." 
5. Eski Ermenicede zarflar isimden önce, yeni Ermenicede ise,  isimden sonra gelir:  
arači hor imaj “önünde babamın benim” > im hor arač  "benim babamın önünde"). 
İki dil arasındaki bu sözlük ve gramer alıntıları dışında, Türkiye ve Azerbaycan’daki 
bazı yer adlarının Ermenice olduğunu biliyoruz. Diğer taraftan, başta kişi ve yer adları olmak 
üzere, Ermenicede pek çok Türkçe unsurun da özel ad olarak kullanıldığını görmekteyiz.  
 
8. Türkçe - Macarca İlişkileri 
M.S. 463'lerde Karadeniz kıyılarına inen Ogur kavimlerinden biri olan ve Bizans 
kaynaklarında yanlışlıkla 'Türk' olarak adlandırılan Macarların dili ile Türk dilinin ilişkilerinin 
başlangıcı, Türk-Macar ilişkileri gibi tarihin derinliklerinde kaybolmaktadır. Bu devirden, 
yani M.S. 5. yüzyıldan önceki Türkçe-Macarca ilişkisi üzerinde konuşmak, bugün için hemen 
hemen imkânsızdır. Bu konuda söylenebilecek şeyler şimdilik sayılıdır: Birkaç zarfın 
yıpranarak ön ek halini almış şekilleri dışında Macarca, Türkçe gibi sondan eklemeli bir 
dildir. Diğer taraftan, vokal ve konsonant sisteminde, Türkçe’deki kadar kuvvetli olmasa bile 
hakim bir benzeşmenin bulunduğu bir dildir. Bugün Macarcanın, hattâ diğer Ural dillerinin 
sözlüklerinde, kelime kök ve aileleri tesbite çalışılırken, Türkçeden ve diğer Altay dillerinden 
örnekler verilmekte, sık sık, "Türkçedeki ve diğer Altay dillerindeki paralelleriyle daha ileri 
bir incelemeyi gerektirmektedir." gibi ifadeler kullanılmaktadır. Bu ifadelerdeki bilgiyi iki 
şekilde yorumlamak mümkündür: 1. Bugün başlıca; Fince, Macarca, Samoyedce, Ostyakça, 
Çeremisçe, Votyokça, Vogulca ve Lapça’nın temsil ettikleri Ural dilleri ile Türkçe, Moğolca, 
Mançurca, Tunguzca, Korece ve Japoncanın temsil ettikleri Altay dilleri aynı kökten 
çıkmışlardır, bu diller eski bir geçmişte aynı ve tek bir dil imişler veya; 2. Sözü edilen bütün 
bu dilleri konuşan halklar, yani Ural ve Altay halkları, çok eski zamanlarda, çok uzun devirler 
boyunca yan yana veya birlikte yaşamışlar ve dolayısıyla dilleri birbirinin dillerine 
benzeşmiştir. Bu husus ise, konumuzun sınırları dışındadır.  
8.1. Türkçedeki Macarca Unsurlar:  
Tarihte birçok Türk kavmini içinde eriterek Türklükten can ve kan alan Macarlık ve 
Türkçe’den pek çok kelime alan Macarca, Türklere birşey vermekte oldukça cimri davranmış 
gibidirler. Galibâ, Macarlardan öğrendiklerimiz, Mac. varos "şehir">Tü. varoş "şehirlerin sur 
dışı mahallesi", Mac. katona "asker">Tü. katana/kadana "asker atı; iri bir at cinsi", Mac. 
kapocs "kopça, çengel">Tü. kopça "kopça", Mac. szoba "oda">Tü. soba "soba", Mac. 
soronpo "şarampol">Tü. şarampol "şarampol" kelimelerinin anlamıyla sınırlı kalmıştır. 
8.2. Macarcadaki Türkçe Unsurlar:  
Karanlık devirlerden sonraki Türkçe-Macarca ilişkilerini iki döneme ayırıyoruz: 
8.2.1. Yurt Tutuş Öncesi ve Arpad Devrinde Macarcaya Giren Türkçe Unsurlar:  
Yurt tutuş öncesinin kelimeleri, ilk Batı Türkçesi veya Bulgar / Çuvaş tipli Türk dilleri 
kaynaklıdır. Arpad devri kelimeleri ise Kıpçak / Kuman dilinden alınmadır. Yani Macarca’ya 
5-15. yüzyıllar arasında giren Türkçe kelimelerin 5-9. yüzyıllar arasında girenlerinin daha çok 
Çuvaş tipli Türk şivelerinden, daha sonrakilerin ise, Kıpçak şivesinden alınmış olduklarını 
kabul ediyoruz. Çuvaş tipli şiveler, bilindiği gibi, Orkon âbidelerinde karşılaştığımız ilk yazılı 
Türkçenin yanında, ondan epeyce farklılaşmış bir şive olup, tarihte Bulgar ve Hazar 
Türkçesinin, bugünse Çuvaşça’nın temsil ettikleri kabul edilen Batı Huncasını veya İlk Batı 
Türkçesini ifade etmektedir.
81  
Macarcadaki Türkçe unsurlar konusunda, son bir buçuk yüz yıl içinde pek çok kitap ve 
binlerce makale yazılmıştır. Bu makalelerin çoğu kelime biyografileridir. Macarlar kendi 
dillerinin etimoloji çalışmalarını yaparken, tabii olarak dillerindeki İslav, Türk, Lâtin ve başka 
dillerden alınmış kelimeleri de incelemişler, bunlar üzerinde bir buçuk yüz yılı aşkın bir süre 
tartışmışlardır. Bu çalışmaların sonuçları, ilk defa Gombez Zoltan tarafından 1908 yılında, 
önce Macarca 'Yurt Tutuş Öncesinde Türkçe Alıntı Kelimelerimiz' adıyla, sonra da 1912'de 
Almanca olarak 'Macarca’daki Bulgar Türkçesinden Alıntılar' adıyla yayımlanmıştır.
82 G. 
Zoltan'ın bu eserinde Macarcaya Türkçeden geçmiş 413 kelime müzakere edilmektedir. 1967-
1976 yılları arasında yayımlanan Macarcanın etimoloji sözlüğünde değişik devirlerde 
Macarcaya girmiş 1500 civarında kelime bulunmaktadır.
83 
Bütün bu müzakerelerden sonra, hem Türk-Macar hem de Türkçe- Macarca ilişkilerini 
işleyen hacimli bir çalışma, 'Yurt Tutuş Öncesinde ve Arpad Devrinde Macarca-Türkçe 
İlişkileri' adıyla Lajos Ligeti tarafından 1986'da yayımlandı.
84 Bu eserde, bir yandan 
Karadeniz'in kuzeyindeki ve oradan Orta Avrupa'ya ve Balkanlara sarkmış Türk kavimleri ile 
bu kavimlerin Macarlarla ilişkileri üzerinde durulmuş, bir yandan da en eski zamanlardan 15. 
yüzyıla kadar Macarca’ya geçen 485 kelime uzun uzun müzakere edilmiştir. 
Macar-Türk ilişkilerinin eskiliği ve canlılığı dolayısıyla, Macarca üzerindeki Türkçe 
tesiri o kadar kuvvetlidir ki bugün Macarlar'ın yaşattıkları bizim unuttuğumuz Türkçe 
kelimelerden bile söz açmak mümkündür: Tü. arbagçı / arvışçı 'büyücü, büyücü hekim; 
doktor' Mac. orvos 'doktor'; Tü. bilig 'iz, işaret, bilgi' Mac. belyeg 'pul'; Tü. bor 'şarap' Mac. 
bor 'şarap'; Tü. bögüçi 'büyücü, şaman rahip' Mac. bölcs 'irfan', bölcsész 'bilgin, filozof'; Tü. 
yaruk, çuv. surda 'ışık, mum' Mac. gyertya 'mum'; Tü. çıgıt / çıkıt 'peynir' Mac. sajt 'peynir'; 
Tü. eke 'pulluk' Mac. eke 'pulluk'; Tü. ışkı / yışkı / yışak 'iki dilli bıçak, rende' kelimesinin 
muhtemel bir Çuvaş tipli biçimi: yılıg / yılag, Mac. gyalu 'rende'; Tü. yagak / yangak 'ceviz' 
Mac. dio 'ceviz'; Tü. kabırçak / kaburçuk 'sandık, tabut' Mac. koporso 'tabut'; Tü. yıd yıs 
'koku' Mac. szész 'alkol'; Tü. torak 'kaynatılmış ekşi süt, lor' Mac. turo 'lor'; Tü. yumur 'mide' 
Mac. gyomor 'mide'. Macarca-Türkçe ilişkilerinin derinliğini gösteren bir başka husus da 
birçok Türkçe fiilin Macarcaya geçmesi yanında, Türkçeden alınan bu kelimelerin Macarların 
                                                 
81 Arat, Reşit Rahmeti: Türk Şivelerinin Tasnifi, Türkiyat Mecmuası X, İstanbul 1953, 59-139.s. 
 
Yine bu makalede zikredilen: Baskakov, N.A: K voprosu o klassiifakatsii türkskih yazıkov, İzvest. Akad. Nauk SSSR, o 
td. Literaturı i yazıka, 1952, XI, 121-134.s. 
82 Gombocz, Zoltan: Honfoglalaselötti Török jövevenyszavaink, MNyTK 7, Budapest 1908, 108.s. 
 
Gombocz, Zoltan: Die Bulgarisch-Türkischen Lehnwörter in der Ungarischen Sprache, MSFOu XXX, Helsingfors 1912.     
83 A Magyar-nyelv történeti-etimogai szotara I-IV, Budapest 1984, 2. baskı. 
84 Ligeti, Lajos: A Magyar nyelv Török klapcsolatai a honfoglalas elött és az Arpad-korban, Budapest 1986, 602 s. 
dil ve düşünce dünyasında yeni yeni anlamlar kazanmaları, hattâ birleşik kelimeler 
oluşturmalarıdır. Macarcadaki Türkçe fiiller, isimler gibi tek tek veya bütün halinde defalarca 
kaleme alınmışlardır. Son olarak Pallo Margit'in bu konudaki çalışması, 'Eski Türkçe 
Kaynaklı Fiillerimiz' adıyla 1982'de yayımlandı.
85 Bu eserde, Türkçe kaynaklı 101 fiil vardır. 
Sayıları yüzü aşan Macarcadaki Türkçe fiillere bir kaç örnek verelim: Tü. boşan- 'boşanmak, 
kurtulmak' > Mac. bocsan- 'kurtulmak, affedilmek'; Tü. boşut- / boşat- 'kurtarmak, salmak'> 
Mac. bocsat- 'kurtarmak, günahlarını affetmek'; Tü. çevir- 'çevirmek' > Mac. csavar- 
'çevirmek'; Tü. çök- 'çökmek, azalmak'> Mac. csökken- 'azalmak, aşağı inmek'; Tü. yarat- 
'yaratmak'> Mac. gyart- 'yaratmak, imal etmek'; Tü. yaz- , Çuv. sir- 'yazmak'> Mac. ir- 
'yazmak'; Tü. yun- 'yunmak, yıkanmak'> Mac. gyon- 'günahlardan arınmak'. Dediğimiz gibi 
Macarcada Türkçe kelimelerle yapılmış birleşik kelimeler de vardır. Bir kaç örnek verelim: 
Tü. tegre 'çevre'> Mac. tér 'meydan, alan'; Tü. kip 'kalıp' > Mac. kép 'resim', bu iki kelimenin 
birleşmesiyle: térkép 'harita'; Tü. seki 'kanepe, divan'> Mac. szék 'sandalye'; Tü. kar 'kol', bu 
iki kelimenin birleşmesiyle: karszék 'koltuk'. 
8.2.2. Osmanlılar Döneminde Macarcaya  
          Giren Türkçe Unsurlar:  
Osmanlılar döneminde Macarca’ya giren Türkçe kelimeler hakkında da pek çok 
biyografi yazılmıştır. Bu dönemin kelimeleri ve haklarında yazılan biyografi ve 
münakaşaların sonuçları, Zsuzsa Kakuk tarafından, önce, 1973'te '16-17. Yüz- yıllarda 
Osmanlı Dil Tarihine Dair Araştırmalar: Macar Dilinde Osmanlıca Unsurlar' adıyla 
yayımlanmıştır.
86 Z. Kakuk'un Fransızca olarak yayımlanan bu 660 sayfalık geniş eserinde, 
Macarcaya Osmanlı döneminde girmiş 1312 kelime yanında 402 şahıs adı ve 224 yer adı 
bulunmaktadır. Macarcaya Osmanlı döneminde girmiş kelimelerle daha önceki devirde girmiş 
kelimeler arasındaki ana fark, Osmanlı döneminde girmiş kelimelerin daha çok kültür 
kelimeleri; önceki devirde girenlerin ise, daha çok kavram kelimeleri oluşlarıdır. Nitekim, 
Kakuk Zsuzsa 1977'de, bu yolda 'Macaristan'ın Türk Fethinden Kültür Kelimeleri' adıyla 
ikinci bir eser yayımladı.
87 Zsuzsa Kakuk, bu eserinde, Macarcaya Osmanlı döneminde girmiş 
78 kültür kelimesini seçerek bu kelimeleri daha geniş şekilde tanıtmış ve bunların 
Macarcadan baÅŸka girdikleri diÄŸer Balkan dillerindeki ÅŸekillerini de vermiÅŸtir. Macar 
etimoloji sözlüğüne göre, Macarcaya Osmanlı döneminde giren kelimelerin sayısı 501'dir. Bu 
yayınlar arasında, Macarcadaki Türkçe unsurların sayıları konusunda epeyce farklar 
görülmektedir. Bu yüzden, bu unsurların sağlıklı bir şekilde tespiti, daha uzun yıllar sürecek 
gibidir.  
 
9. Türkçe-Fince İlişkileri 
Finliler, tarihin her devrinde bir veya birkaç Türk kavminin komşuluğunda yaşamıştır. 
Bugün Hint-Avrupa dillerinin ortasında kalan Fince ve Macarca yanında, diğer Ural 
dillerinden birini konuşan halkların hepsi, Türk halklarına komşu olarak yaşamaktadır. 
9.1. Türkçedeki Fince Unsurlar 
Bu konuda herhangi bir yayına rastlayamadık. 
9.2. Fincedeki Türkçe Unsurlar  
                                                 
85 K. Pallo, Margit: Régi Török eredetü igéink, Studia Ural o-Altaica, Supplementum 1., Szeged 1982.  
86 Kakuk, Zsuzsa: Recherches sur l’histoire de la langue osmanlie des XVI et XVII . siecles Les elements osmanlis de la 
langue hongroise, BOH XIX , Budapest 1973.  
87 Kakuk, Zsuzsa: Cultural Words from the Turkish occupation of Hungary, Studia Turco-Hungarica, Tomus IV. Budapest 
1977. 
Fince, Macarca ve Türkçenin çeşitli sözlük ve gramer karşılaştırmaları yapan yayınlar 
hariç, hakkında yapılmış herhangi bir çalışmayı görmediğimiz bu konuda Mustafa Öner, 
şunları söylemektedir: 
“Dil aileleri şemasında Ural-Altay dil ailesinin Altay kolunda duran Türkçe ile Ural 
kolunda duran Fincenin ilişkisi ya da bu dillerin konuşurları olan Türklerle Finlilerin 
komşuluğu konusunda şimdiye kadar yazılmış herhangi bir monografik çalışma yoktur. 
Coğrafyası dolayısıyla Türkçenin daha çok kuzey koluyla ilişkisi olan Finceden Türkçeye 
geçmiş herhangi bir söz bilinmezken, Fincenin Etimoloji Sözlüğünde
88 10 kadar Türkçe 
kelimenin Finceye alındığı belirtilmektedir. 
Bu çalışma Suomen kielen etymologinen sanakirja, “Suomalis-Ugrilainen Seura” Lexica 
Societatis Fenno-Ugricae XII,1-7, Helsinki, 1981-(SKES)  adlı Fincenin etimoloji sözlüğünde 
belirlenen Türk dili ve diyalektlerinden alınmış sözlere dayanmaktadır. 
Bu sözlükte “Türk Dilleri” başlığı altında toplam 118 söze atıf kaydedilmiştir. Bu atıflar 
diyalektler düzeyinde sınıflandığında çıkan liste şöyle olmaktadır: VII cilt ve 2293 sayfa tutan 
bu Fince etimoloji sözlüğünde, İngilizce kökenli sadece 128 atıf bulunduğu hesaba katılırsa, 
Türkçe alıntıların azımsanmayacak düzeyde olduğu anlaşılabilir
89. 
1980 yıllarında yayımlanan bu sözlük de, “Macarcanın Tarihsel Etimolojik Sözlüğü” 
gibi, yüzelli yıl kadar önce başlayan Fince ve Macarca gibi Ural dilleri ile Türkçenin sözlük 
ve gramerce karşılaştırılmalarını yasaklayan bir tutum içindedir. Bu sözlük de “Türkçedeki 
falan söz ile karşılaştırılamaz” gibi ifadelerle doludur; kısacası, bu sözlük de Macarların 
etimolojik sözlüğü gibi, yalnız Türkçe ile ilişkilerini değil, bu ilişkileri araştırmayı bile 
reddeden bir doğrultudadır.  
İnsan-varlık ilişkilerini gerçekler dünyasındaki biçimleriyle değil de kafamızdaki 
biçimleriyle kurmağa çalışmanın,  yani olgular karşısındaki dini ve ideolojik tutumun, 
gerçekler dünyasıyla bir ilişkisi yoktur. Hep olanlar ve olmakta olanlar ile değil, olması 
gerekenler ile ilgilenirler, gerçek olgulara uyumlu görünmek amacıyla hulle yaparlar.  
Hrıstiyan olmalarına, yüzyıllar boyunca hrıstiyanlığa hizmet etmelerine rağmen, 
papalığın gözünde ikinci sınıf hrıstiyan olmaktan bir türlü kurtulamayan bu Fin-Ogur 
kavimlerinin, bilim soğuk kanlılığından uzak, hazırlıksız ve tamamen politik bir yaklaşımla 
başlattıkları “Turan Dilleri” görüşü, kolayca hırpalanıvermişti. Yüzelli yıl önce başlayan bu 
son derece masum bilim şüphesinin yolunun, yine politik endişelerle tıkanması, Budenz 
tarafından başarılmıştı
90. Budenz’in bu eseri, Türk Dil Kurumu Kütüphanesi’ne giren ilk kitap 
olarak “1” demirbaş numarasını taşımaktadır. 
Türkçe, bu diller ile binlerce yıl aynı coğrafyada yaşamış olmasına rağmen, 6. yüzyıldan 
bu yana izleyebildiğimiz Türkçe-İslavca komşuluğu yüzünden İslav dilleriyle bile bir ölçüde 
akraba olmuş iken, nedense, Türkçenin bu dillerle ilişkisinin araştırılması bile, en azından, 
psikolojik baskı altındadır. Bugün, bir olgu olarak, “Fincenin Hint-Avrupa Unsurları”, 
“Islavcanın Türkçe Unsurları” adlı kitaplar yayımlanırken, tarih öncesi ve tarihsel devirlerde 
hep aynı coğrafyayı paylaşmış olmalarına rağmen, Türkçe ile Ural dillerinin akrabalık 
ölçüsünün araştırılması, dediğimiz gibi en azından psikolojik baskı altındadır. Bu yüzden, 
bugün, bu diller arasında doğru dürüst sözlük bile yoktur; bugünkü turistik amaçlı sözlükler 
de eski sözlüklerin altındadır. 
 
                                                 
88 Suomen kielen etymologinen sanakirja, “Suomalis-Ugrilainen Seura” Lexica Societatis Fenno-Ugricae XII,1-
7, Helsinki, 1981  
89 Öner, Mustafa: “Fincedeki Türkçe Sözler”, Türkçenin Dünya Dillerine Etkisi, V. Lefke Edebiyat Buluşması, s.? 
90 Budenz,      : Finn_ogur öszszehasalito szotar??? 
10. Türkçe-Romence İlişkileri 
Romenler, diğer Latin kavimleri gibi M.S. ilk bin yıl içinde ortaya çıkmış ve Trakyalı 
ataları olan Hint-Avrupa köklü “Dacia”lılar ile aynı bölgede yaşamışlardır.  
Türklerin Romanya coğrafyasındaki tarihleri ise eskilere dayanmaktadır. Eski Türk 
kavimlerinden olan Uzlar, Peçenekler, Kıpçaklar ve sonra daha birçok Türk boyu 
Karadeniz’in kuzeyinden geçip gelerek bugünkü Romanya coğrafyasına yerleşmişlerdir. XIII-
XIV. yüzyıllarında Altın Ordu ve sonraki yıllarda da Osmanlı İmparatorluğu hakimiyetine 
giren bölgede bu sebeple Türk nüfus yoğunluğu fazladır
91.  
10.1. Türkçedeki Romence Unsurlar 
Bu konuda herhangi bir yayına rastlamadık. 
 
10.2. Romencedeki Türkçede Unsurlar 
 
Türkçenin Romence ile ilişkisinin ilk araştırılmaları Rusça ile ilişkisinin araştırılmağa 
başlanmasından çeyrek yüz yıl sonrasına aittir. Bu konuda bilinen en eski çalışma, yukarıda 
da andığımız Slav dillerinin ilk etimoloji sözlüğünü hazırlayan ve Slavcadaki Türkçe unsurlar 
üzerindeki çalışmaları başlatan Franz Miklosich tarafından yapılmıştır
92. 
Aynı yıllarda, Lazar Šaineanu, Romen dilindeki Türkçe unsurları incelediği  eserini
93 
yayımlar. Bu araştırmalar, 1885-1900 yılları arasında, B. F. Hasdeu, F. Rudow ve T. Löbel 
tarafından sürdürülür. Theophil Löbel’in  Romen dilindeki Türkçe, Arapça ve Farsça unsurları 
incelediÄŸi eseri
94 1894’te yayımlanır.  L. Šaineanu, Romen dili ve kültüründeki oryantal etkiyi 
araştırdığı, özellikle de Türkçenin etkisinin kültür boyutlarını da tartıştığı üç ciltlik muhteşem 
eserini
95 önce 1900 yılında Romence ve 1902 yılında da Fransızca olarak yayımlar. 3900 
civarında Türkçe unsur barındıran bu çalışmalara dayanarak, Romanya dışında da birçok 
çalışma yapılmıştır ve yeni eserlerin ana kaynağı, Romanya’da yapılan bu çalışmalar 
olmuştur. 1927 yılında, Karl Lokotsch tarafından yayımlanan etimolojik sözlükte
96 ise 2235 
madde başı bulunmaktadır. Bundan sonra 1960 yılında, Heine F. Wendt, Romencedeki 
Türkçe unsurları incelediği eserini yayımlar
97. Türkçeden alınan sözlerin alınma devirlerini de 
açıklamağa çalışan bu eserde, 1541 Türkçe söz irdelenmektedir. Bu çalışmalar dışında iki 
Türk araştırmacı
98 yaptığı çalışmalarda Romencedeki Türkçe söz sayısının 1700 ile 3000 
arasında olduğunu söylemişlerdir. Son olarak 2002’de Muammer Nurlu tarafından 
yayımlanan Romencede Türk İzleri adlı eserde
99 Osmanlı döneminde Romenceye geçmiş 
yaklaşık 1200 söz listelenmiştir. 
                                                 
91, Mihail Guboğlu, Romen Ulusunun Eski Türk Kavimleri İle İlişkileri Hakkında, Ankara 1981. 
92 G. Karaağaç, age., 133.s.’dan naklen: Franz Miklosich, Etymologisches Wörterbuch der Slavischen Sprachen. 
Wien 1886; Franz Miklosich, Die Frendwörter in den Slavischen Sprachen, Denkschrif ten der Kaiserlichen 
Akademia der Wissenchaften, Philosophisch - historiche Classe, XV. Wien 1867. 73-140.s.; Franz Miklosich, 
Die Türkischen Elemente in den südost-und osteuropaischen Sprachen (Griechisch, Albanisch, Rumunisch, 
Bulgurisch, Serbisch, Klain Russisch, Grobrussisch, Polnisch). I. Denkschriften der Kaiserlichen Akademie 
der Wissenschaften, Philosophisch - historische Classe, XXXVII. Wien 1884. 239 - 338 ; XXXV, Wien 1885. 
105-192.; "nachtrag" I. XXXVII, Wien 1889, 1-88.s. II XXXVIII, Wien 1890. 1-70. 
93 Lazar Å aineanu, Elemente turceÅŸti in limba romana, BucureÅŸti 1885. 
94 Theophil  Löbel, Elemente turcesti arabeti si persane in limba romana, Leipzig 1894. 
95 L. Šineanu: Influenta orientala asupra limbei ţi culturei romane. Bucuresti 1900; L’influence orientale sur la 
langue et civilsation roumains, Paris 1902. 
96 Karl Lokotsch, Etymologisches Wörterbuch der europaischen (germanischen, romanischen und slavischen) 
Wörter orientalischen Ursprungs, 1927; tekrar basım 1975. 
97 Heine F. Wendt, Die türkischen Elemente im Rumänischen, Berlin, 1960. 
98 M. Guboğlu, Rumanya Türkolojisi ve Rumen Dilinde Türk Sözleri Hakkında Bazı Araştırmalar, XI. Türk Dil 
Kurultayında Okunan Bilimsel Bildiriler-1966, Ankara 1968, 265-272.s.; Kerim Altay, Türkçeden Romence’ye 
giren sözler-Romence’deki Türkçe Kelimeler, Erciyes, Nisan 1996, 220. S. , 1. s. 
99 Muammer Nurlu, Romencede Türk İzleri, Galati (Romanya), 2002. 
Türkçe-Romence ilişkilerinin araştırılmasına Türkçe-Rusça ilişkilerinin araştırılmağa 
başlanmasından çeyrek yüz yıl sonra başlanmıştır. Bu konuda bilinen en eski çalışma, İslav 
dillerinin ilk etimoloji sözlüğünü hazırlayan
100 ve İslavcadaki Türkçe unsurlar üzerindeki 
çalışmaları başlatan
101 Franz Miklosich tarfından yapılmıştır.
102 
Bu araştırmalara 1984'te Theophil Löbel 'Romen Dilindeki Türkçe, Arapça ve Farsça 
Unsurlar'
103 adlı eseriyle ve 1900 yılında da L. Saineanu 'Romen Dilindeki ve Kültüründeki 
Oryantal Tesir'
104 adlı eseriyle katıldılar. Türkçe-Romence ilişkileri konusundaki yayınları 
temin edemediğimiz için affınızı dileyip Romenceye, Macarcaya ve Rusçaya değişik 
anlamlarda verdiğimiz bir kelimemizin ilgi çekici macerasından kısaca bahsederek bu konuyu 
kapamak istiyoruz: Tü. obrak / ofrag 'eski, yıpranmış; eski elbise'> Mac. apró 'ufak', apróság, 
aprópénz 'bozuk para'; aynı kelime Romence’ye geçer: Rom. oprêg 'sırta alınan saçaklı 
dokuma' > Mac. oprég  'Romen kadınların bilinen elbisesi' ve yine aynı kelime Rusçaya 
taşınır: ovrag 'yar, vâdi, dere'.
105 
 
11.Türkçe-Bulgarca İlişkileri 
Bugün ancak adları Türkçe kalan, ama bir zamanlar dilleri de Türkçe olan Bulgar halkı 
Karadeniz çevresi ve Balkanlarda bir çok yeri adlandırmışlar ve Türkçe konuştukları süre 
içinde başka kavimlerin boylarını da etkilemişlerdir. Bulgar Türkçesinin Slav dillerine, 
Romenceye ve Macarcaya yaptığı katkı, küçümsenemeyecek seviyededir. M.S. 1000’li 
yıllardan itibaren ise tamamen Slav dili konuşan bir halk haline gelen Bulgarların yeni dili 
olan Bulgar Slavcasından Türkçeye ancak çete, gocuk, kuluçka gibi bir kaç  söz geçmiştir
106. 
Slavlaştıkları tarihlerden günümüze kadar sürekli olarak Türk kavimleriyle komşuluk 
yaşayan ve 14. yy. başlarından 20. yy. başlarına kadar da Osmanlı Devletinin bir parçasını 
oluşturan Bulgarlar ve Bulgarca, tıpkı diğer Slav dilleri veya Arnavutça ve Ermenice gibi 
Türkçenin derin etkisi altında kalmıştır. Bu etki, Arnavutça ve Ermenicede olduğu gibi 
yalnızca sözlük düzleminde kalmamış, gramer düzleminde de olmuştur, dolayısıyla, bugünkü 
Bulgar grameri, Türkçenin bir çok ekini de barındırmaktadır.  
11.1.Türkçedeki Bulgarca Unsurlar 
Bulgarların yeni dili olan Bulgar Slavcasından Türkçeye ancak çete, gocuk, kuluçka gibi 
bir kaç  söz geçmiştir. 
11.2.Bulgarcadaki Türkçe Unsurlar 
 Bulgarcadaki Türkçe unsurlarla ilgili olarak, Bulgar yazar İvan Vazov, 1850’lerde şöyle 
demişti: “şehirlerimizde konuşulan dil neredeyse yarı Türkçe idi”
107. Bulgarcadaki Türkçe 
etkisinin son yıllardaki en büyük araştırmacısı olan ve geçen yıl kaybettiğimiz Alf Grannes, 
bu etkinin derinliği hakkında şunları yazmaktadır: “Büyük Bulgar şair ve yazarı Petko R. 
Slavejkov’un Bulgarcada kullanılan 10.000 civarında Türkçe sözden oluşan bir sözlük 
                                                 
100 Miklosich, Franz: Etymologisches Wörterbuch der Slavischen Sprachen. Wien 1886. 
101 Miklosich, Franz: Die Frendwörter in den Slavischen Sprachen. Denkschrif ten der Kaiserlichen Akademia der 
Wissenchaften, Philosophisch - historiche Classe, XV. Wien 1867. 73-140.s. 
102 Miklosich, Franz: Die Türkischen Elemente in den südost-und osteuropaischen Sprachen (Griechisch, Albanisch, 
Rumunisch, Bulgurisch, Serbisch, Klain Russisch, Grobrussisch, Polnisch). I. Denkschriften der Kaiserlichen Akademie 
der Wissenschaften, Philosophisch - historische Classe, XXXVII. Wien 1884. 239 - 338 ;  XXXV, Wien 1885. 105-192.;  
"nachtrag" I. XXXVII, Wien 1889, 1-88.s. II XXXVIII, Wien 1890. 1-70. 
103 Löbel, Theophil: Elemente, turcesti arabeti si persane in limba romana. Leipzig 1894. 
104 Sineanu. L.: Influenta orientala asupta limbei ÅŸi culturei romane. Bucuresti 1900. 
105 Bakos, Ferenc: A Magyar Szokészlet Roman Elemeinek Története, Budapest 1982. 560 s. ve Şipova, E. N.  a.g.e. 
106 Hasan Eren, Bulgarlar ve Türk Dili, Türk Dili, S.: 508, Aralık 1985, 393-406.s. 
107 Alf Grannes, Turco-Bulgarica, Articles in English and French concerning Turkish influence on Bulgarian, 
Wiesbaden 1996, 5.s. 
hazırladığını biliyoruz. Ne yazık ki bu sözlük hiç bir zaman  basılmadı ve biz, bugün, A. 
Şkalyic’in 
hazırladığı, 
Sırp-Hırvatçadaki 
8.742 
Türkçe 
sözü 
içeren 
sözlüğüyle 
karşılaştırılabilecek bir sözlükten mahrumuz”
108.  
1934 yılında Bulgarcadaki -lık, -çı ve -lı ekli 2000 civarındaki Türkçe sözün listesini 
yayımlayan B. Conev hakkında ise A. Grannes şunları söylemektedir: “Profesör B. Conev’in 
Bulgarcadaki Türkçe sözlerin küçük bir bölümünü listelediği açıktır. B. Conev, Bulgarcadaki 
Türkçe sözleri -lık, -çı ve -lı eki taşıyanlarla sınırlandırmıştır. Aslında, bu ekleri taşıyan 
sözlerin tamamını bile listelemiş olsaydı, bu sayı iki katına çıkabilirdi!”
109.  
1998 tarihinde yayımlanan Bulgarcadaki Yabancı Sözler Sözlüğünde
110 3548 söz, Türkçe 
olarak gösterilmiştir. Kısacası, Bulgarcada en az 3500 kadar sözün Türkçe olduğunu rahatlıkla 
söyleyebiliriz. 
 
12.Türkçe-Sırp-Hırvatça İlişkileri 
İslav dillerindeki Türkçe unsurlarla ilgili ilk çalışmalar, 1850'lerde başlamıştır ve 
günümüzde de sürmektedir. Bu konudaki çalışmalar, burada sayamayacağımız kadar çoktur.
111 
Önce Rusların, daha sonra da Güney İslavlarının dilleri üzerinde başlayan bu çalışmaların 
meyvelerini derli toplu birer sözlük halinde Elizaveta Nikolaevna Şipova'nın ve Abdullah 
Skaljic'in eserlerinde bulabiliriz.
112 
12.1.Türkçedeki Sırp-Hırvatça Unsurlar 
Türkçedeki Sırp-Hırvatça unsurların monografik bir çalışması yoktur. Türkçedeki 
İslavca unsurları konu edinen çalışmalarda, zaman zaman sözlerin Sırp-Hırvatçadaki 
biçilerine de değinilmiştir. 
12.2.Sırp-Hırvatçadaki Türkçe Unsurlar 
Yukarıda da söylendiği gibi Slav dillerindeki Türkçe unsurlarla ilgili ilk çalışmalar, 
1850'lerde başlamış ve günümüze dek süre gelmiştir. Bu konudaki çalışmalar, burada 
sayamayacağımız kadar çoktur. Slav dillerinden olan Sırp-Hırvatçadaki Türkçe kelimeler de 
bir sözlük halinde yine Abdullah Şkaljic'in eserinde yer alır
113. 
Şkaljic'in eseri ise, Güney İslavlarının, Sırp-Hırvat dillerinin Türkçe unsurlarını konu 
edinir. Diller arası alıntılar konusunda dünyanın en ilgi çekici eseri olarak kabul edilen 
Şkaljic'in sözlüğünde, 6878 değişik anlamda 8742 kelime yer almaktadır. Sözlüğünün başına 
kısa bir fonetik ve morfolojik açıklama ekleyen ve Türkçenin bütün Balkan dillerine verdiği 
bazı ek ve yapıları değerlendiren Şkaljic, yine sözlüğünün girişinde, bu kelimeleri 38 ayrı 
grupta konularına göre sınıflandırmıştır.
114 
 
13.Türkçe-Lehçe İlişkileri 
                                                 
108 age., 6-7.s. 
109 age., 6.s. 
110 İvan Gaberov, Reçnik na Çujdite Dumi v Bılgarskiy, Sofia, 1998. 
111 Bu çalışmaların bibliyografyası için bkz.: 
 
Poppe, N.: Introductian to Altaic Linguistic, Wiesbaden 1965, 165-176.s. 
 
Poppe, N.Jr.: Studies of Turkic loan words in Russian, Wiesbaden 1971.  
112 Şipova, E.N.: Slovar Tyurkizmov v Russkom yazıke, Alma-Ata 1976, 444 s. 
 
Skaljic, A.: Turcizmi u Srpskohrvatskom-Hrvatskosrpskom jeziku, Sarajevo 1985, 662 s.  
113 A. Skaljic, age. 
114 Skaljic, A.: a. g. e. 
Rus, Sırp-Hırvat, Çek, Slovak ve Leh dilleri gibi, bir İslav dili olarak, Ukrancadaki 
Türkçe unsurlarla ilgili ilk çalışmalar, 1850'lerde başlamıştır ve günümüzde de sürmektedir. 
Bu konudaki çalışmalar, burada sayamayacağımız kadar çoktur
115. 
13.1. Türkçedeki Lehçe Unsurlar 
Türkçedeki Ukranca unsurların monografik bir çalışması yoktur. Türkçedeki İslavca 
unsurları konu edinen çalışmalarda, zaman zaman sözlerin Ukranca biçilerine de 
deÄŸinilmiÅŸtir. 
13.2. Lehçedeki Türkçe Unsurlar 
Çeşitli  İslav dillerindeki Türkçe unsurları konu edinen çalışmalarda, sözlerin Lehçedeki  
biçimlerine de temas edilir. Bilhassa Fasmer ve Doerfer, Türkçe sözlerin Lehçedeki 
biçimlerine de işaret derler. Monografik bir çalışmanın bulunmadığı bu konuda, Tadeusz 
Majda şunları sözlemektedir: “Türk halklarının Slav kabileleri (sonradan Polonyalılar diye 
adlandırılan Slav kabileleri dahil) ile asırlarca süren münasebetleri, Slav dillerini daha ilk 
gelişme aşamalarında etkiledi. Son yıllarda bu etkileşim, araştırmacıların ilgi odağı olmuştur. 
Yapılan incelemeler neticesinde Slav dillerinin gelişmesi ve bu süreç üzerindeki Hun, 
Protobulgar ve Avarların etkisi ile ilgili yeni bilgiler ortaya çıkarılmaktadır. Adı geçen 
kabilelerin  konuştukları dilin Türk dil grubu mensubu olduğu kabul edilir. Diğer Slav dilleri 
gibi 5.-6. yüzyılda şekillenmeye başlayan Leh dili de, Türk dillerinin yoğun etkisi altında 
kaldı. Kelime dağarcığındaki Türkçe alıntıları tespit etmek ne kadar kolaysa, fonetik ve 
morfolosini tespit etmek de o kadar zor. H. Galton’un “Der Einfluss des Altaischen auf die 
Entstehung des Slawischen, (Wiesbaden 1997)” adlı yeni çalışmasında genel Slav dili için 
yaptığı incelemelere benzer çalışmaların Leh dili için yapılması gerekmektedir.”
116  
 
14.Türkçe-Çekçe İlişkileri 
Rus, Sırp-Hırvat, Ukran, Slovak ve Leh dilleri gibi, bir İslav dili olarak, Çekçedeki 
Türkçe unsurlarla ilgili ilk çalışmalar, 1850'lerde başlamıştır ve günümüzde de sürmektedir. 
Bu konudaki çalışmalar, burada sayamayacağımız kadar çoktur
117.  
14.1.Türkçedeki Çekçe Unsurlar 
Türkçedeki Ukranca unsurların monografik bir çalışması yoktur. Türkçedeki İslavca 
unsurları konu edinen çalışmalarda, zaman zaman sözlerin Çekçe biçilerine de değinilmiştir. 
14.2.Çekçedeki Türkçe Unsurlar 
Çeşitli  İslav dillerindeki Türkçe unsurları konu edinen çalışmalarda, sözlerin Ukranca  
biçimlerine de temas edilir. Çekçedeki Türkçe unsurları konu edinen  monografik bir yayın 
bulunmasa da, F. Miklosish her iki eserinde de ara sıra, K. Lokotsch ise sık sık, Türkçeden 
alınma sözlerin Çekçedeki biçimlerini de vermeğe çalışmışlardır.  Fasmer,  sözlerin Rusça 
biçimleri yanında Çekçedeki biçimlerini de verir. Türkçe unsurların bir kısmı da Çekçeye 
Macarca yoluyla taşınmıştır ve bu konu  yeni yeni  çalışılmaktadır.  
1957 yılında, Çek ve Slovak dillerinin söz varlığı üzerindeki çalışmaların henüz 
başlangıç safhasında olduğunu belirten J. Blaskoviç, “Çek Dilinin Kök Sözlüğü” adlı eserde 
yalnızca 32 sözün Türkçe kaynaklı gösterildiğini; fakat bunların da doğru tespit edilmediğini 
ve doğru anlamlandırılmadığını ifade eder
118. J. Blaskoviç, bu yirmi sayfalık yazısında, Çek 
dilinde kullanılan şahıs adı, soyadı, yer ve kavim adı gibi 27 özel ad ile Türkçeden Çekçeye 
                                                 
115 Poppe, N.Jr.: Studies of Turkic loan words in Russian, Wiesbaden 1971.  
116 Majda, Tadeusz: “Leh Dilinde Protobulgarca, Kıpçakça ve Osmanlıcadan Sözcük Alıntılarına Genel bir bakış”, 4. 
Uluslararası Türk Dili Kurultayı, Çeşme 2000. 
117 Poppe, N.Jr.: Studies of Turkic loan words in Russian, Wiesbaden 1971.  
118 Blaskoviç, J.:  “Çek Dilinde Türkçe Kelimeler“,  
geçmiş 248 sözü irdeler ve yazısının sonunda şunları söyler: “Bugün Çek dilinin Türk 
kökünden gelen unsurları üzerine söyleyebileceklerimiz kısaca bunlardan ibarettir. Bu kısa 
yazı bile Türk kavimlerinin ve bilhassa Osmanlı Türklerinin Orta-Avrupa kavimlerine 
yaptıkları kültür tesirinin ne kadar geniş olduğunu göstermeğe yeter. Bu araştırma objektif bir 
şekilde gerçekliği ortaya çıkarmakta ve Türk kavimlerini ve kültürlerini elverişsiz bir açıdan 
gören eski ve yanlış görüş ve iddialara son vermektedir”
119 
 
15.Türkçe-İtalyanca İlişkileri 
Oğuz Türkleri Anadolu'ya gelmeden çok önce, belki Oğuzların bir kısmının da katıldığı 
başka Türk kavimleri, Karadeniz'in kuzey sahillerinde ve Balkanlar'da idiler ve buralarda 
çeşitli devletler kurmuşlardı. Periskop, Theofanis, Menandros gibi Bizans ve İbni Rüste, 
Gardizî gibi Arap tarihçileri, bu bölgede, Hun, Saragur, Ugor, Onogur, Avar, Bulgar, 
Peçenek, Hazar, vs. gibi çeşitli Türk kavimlerinden bahsederler.
120 Bu kavimlerin dilleri ile o 
devirlerin Grekçe ve Lâtincesi arasında olup bitenler konusunda hiçbir çalışma yapılmamıştır. 
Bu ilişkiler konusunda yapılan tek şey, Bizans kaynaklarındaki bu kavimlerle ilgili tarih 
verilerinin ve bunlara bağlı olarak geçen özel adların derli toplu bir yayınından ibarettir; bu 
kavimlerin dilleri ile Grekçe ve Lâtince arasındaki alıntılar söz konusu bile edilmemiştir.
121 8. 
ve 9. yüzyıllarda, ortodoks Doğu Roma zayıflamış, Ön Asya’daki ticaret hayatı, başta 
Venedikliler olmak üzere, Cenovalılar, Sicilyalılar, Pizzalılar ve Floransalıların eline 
geçmişti. Bu şehir devletleri ile ve bazen de papalığın kışkırtmaları üzerine bu şehir 
devletlerinin ordularına katılmalarla oluşmuş Haçlı orduları ve Haçlı donanmalarıyla Türkler 
arasındaki egemenlik ve çıkar kavgaları, dünya tarihinin önemli bir bölümünü oluşturmuş ve 
bugün de bu kavgalar, papalık-hahamlık ittifakı yüzünden günden güne daha acımasız bir hal 
alarak sürüp gitmektedir.  
Sözü edilen şehir devletlerine katılan Kuzey İtalya’daki diğer şehir devletleri, 1849 
yılında, bir yandan da İtalya’daki iktidarını bu devletlere de kaptırma endişesi içindeki 
papalığın şüpheli desteği ile Avusturya egemenliğine baş kaldırırlar ve nihayet bu 11 şehir 
devleti, 1861 yılında İtalya Birleşik Krallığını kurarlar. Bu tarihlerden itibaren, aralarında bir 
yabancı dil gibi kullandıkları orta İtalyadaki Toscana bölgesinin dilini esas alan bugünkü 
İtalyanca doğar. Türklerin savaşlar dışındaki ilişkileri, daha çok Venedikliler ve Cenovalılar 
ile olduğu için, Türkçenin de genellikle Venedik ve Cenova Lehçeleriyle ilişkisi olmuştur. 
15.1.Türkçedeki İtalyanca Unsurlar 
  Ankara Üniversitesi Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesinde hazırlanmış ve henüz 
yayımlanmamış bir doktora tezine göre, Türkçedeki İtalyanca sözlerin sayısı  523’tür
122. Bu 
sözlerden baldıran, baraka, borsa, çapa, kalçın, poğaça, tapa ve toka sözlerinin İtalyacadan 
Türkçeye geçmiş sözler olarak değerlendirilmeleri yanlıştır. 
1988 yılında, “İtalyanca ve Yunanca Kaynaklı Türkçe Denizcilik Terimler.” adlı eser 
yayımlanır
123 
    15.2.İtalyancadaki Türkçe Unsurlar 
    Durdu Kundakçı’nın yukarıda belirttiğimiz ve henüz yayımlanmamış doktora tezine 
göre, İtalyancadaki Türkçe sözlerin sayısı  146’dır
124. 
 
                                                 
119 Blaskoviç, J.:  a.g.e., s. 110. 
120
 Györffy, György: A magyarok elödeiröl és a honfoglalasrol. Budapest 1975. 
121
 Moravcsik, Gyula: Byzantinoturcica I - II. Berlin 1958. 
122 Kundakçı, Durdu: İtalyancadan Türkçeye ve Türkçeden İtalyancaya Geçmiş Sözcükler, Ankara 1977, 
(basılmamış doktora tezi) 
123 Kahane, R. ve H., Tietze, A.: The Lingua Franca in the Levant, Turkish Nautical Terms of Ä°talian and Greek Origin, 
Ä°stanbul 1988. 
124 Kundakçı, Durdu: a.g.e. 
 
16.Türkçe-Arnavutça İlişkisi 
Türklerin Arnavutlarla ilişkisi, yukarıda değinilen diğer Balkan halkları gibi Türk 
boylarının Karadeniz’in kuzeyinden geçip Balkanlara ilerlemesi tarihi kadar eski olsa da 
yoğun ilişkiler Osmanlı döneminde olmuştur.  
16.1.Türkçedeki Arnavutça Unsurlar 
Bu konuda yapılmış bir çalışma görmedik. 
16.2.Arnavutçadaki Türkçe Unsurlar 
Arnavutçadaki Türkçe unsurlarla ilgili çalışmalar, Slav dillerindeki Türkçe unsurlar 
üzerine çalışmaların başladığı XIX. yüzyılın ikinci yarısında başlar. Bu konudaki ilk çalışma, 
yine Franz Miklosich tarafından yapılan çalışmadır
125.  
Ardından Gustav Meyer Arnavutçanın etimoloji sözlüğünde
126 Türkçe kelimeleri 
göstermiştir. Eserinin girişinde, G. Meyer şunları açıklamaktadır: “Benim bu sözlüğümde 
5140 madde başı bulunmaktadır. Bunlardan 1420 tanesi eski Romence mirası (Miklosisch’e 
göre bu sayı: 930), 540 tanesi İslavca (Miklosich’e göre bu sayı: 319), 1180 tanesi Türkçe, 
840 tanesi Yunanca, 400 tanesi eski indogermen dillerindendir ve 730 tanesinin kaynağı belli 
deÄŸildir
127 
Gyula Németh, “Arnavutçadaki Türkçe İzleri” adlı  doyurucu yazısını 1961 yılında 
yayımlar
128. Dilaver Berberi, Arnavutçadaki Türkçe sözleri fonetik ve morfolojik açıdan 
değerlendirdiği doktora çalışmasını 1964'te tamamlar
129. “Arnavutçanın karşılaştırmalar 
yapacak kadar bol metni bulunmadığı için bu konuda ancak eş zamanlı bir çalışma 
yapabildiğini” belirten D. Berberi
130, bu çalışmasında Arnavutçadaki Türkçe sözleri ses ve 
biçim açısından incelemiştir.  
Bu çalışmadan on yıl kadar sonra, Norbert Boretzky, Arnavutçadaki Türkçe etkisini iki 
cilt halinde yayımlar
131. Birinci ciltte Arnavutçadaki Türkçe sözlerin ses değişmeleri ile 
Arnavutçada kullanılan Türkçe ek ve yapılar incelenir. İkinci cilt sözlüktür. Bu sözlükte, 
varyantlarıyla birlikte 4078 madde yer alır. Ayrıca Arnavutçanın çeşitli ağızlarında kullanılan 
Türkçe sözler ise, yine varyantlarıyla birlikte, 585’tir. 
1998 yılında Vladimir E. Orel tarafından yayımlanan “Arnavutça Etimolojik Sözlük”’te, 
yalnızca 53 söz Türkçe kaynaklı gösterilmiştir
132. G. Meyer, J. Norbert, M. Fasmer ve E. 
Hamp’ın bu konuda çalıştıklarını ve eserler verdikleri belirten V. E. Orel, “düzinelerce sözün 
kendi eserinde yeni etimolojik açıklamalara kavuştuğunu” vurgulayarak, kendi sözlüğünün 
“Arnavutçanın prehistoryasına belirli bir bakış açısıyla bakmağa dayandığını” ifade 
                                                 
125
 Franz Miklosich, Die Türkischen Elemente im den südost-und osteuropaischen Sprachen (Griechisch, Albanisch, Rumunisch, Bulgurisch, 
Serbisch, Klain Russisch, Grobrussisch, Polnisch). I. Denkschriften der Kaiserlichen Akademie der Wissenschaften, Philosophisch - 
historische Classe, XXXVII. Wien 1884. 239 - 338 ; XXXV, Wien 1885. 105-192.; "nachtrag" I. XXXVII, Wien 1889, 1-88.s. II 
XXXVIII, Wien 1890. 1-70. 
126
 Meyer, Gustav:  Etymologisches Wörterbuch der albanischen Sprache, Strassburg, 1891. 
127 Meyer, G. (1891): a.g.e., s. IX. 
128
 Németh, J.: “Traces of  Turkish Language in Albania” , AO 13 (1961), s. 9-29 
129 Berberi, Dilaver: Phonological and Morphological  Adaptation of  Turkish Loanwords in Contemporary Albanian Geg 
Dialect of Kruja: A Synchronic Analysis,  İndiana University, 1964, 253 s.  (Basılmamış doktora  tezi). 
130 Berberi, D.: a.g.e., s. 4. 
131 Boretzky, Norbert: Der türkische Einfluss  auf das Albanische, Teil 1: Phonologie und Morphologie  der 
albanische Turzismen, Wiesbaden 1975, 279 s.;  Der türkische Einfluss  auf das Albanische, Teil 2: Wörterbuch 
der albanischen Turzismen, Wiesbaden 1976, 224 s. 
132 Orel, Vladimir E.: Albanian Etymological Dictionary, Leiden 1998,  670 s. 
etmektedir. Yazılı belgeleri iki yüzyıldan eski olmayan bir dilin “proto”su peşinde koştuğunu, 
asıl amacının Proto-Arnavutçayı kurmak olduğunu  bildiren ve elinde tek belge olmaksızın, 
Arnavutların m.ö. 3. yüzyılda terkettikleri Karadeniz’in kuzeyinde, Dacialıların ülkesinde ve 
Karpatlar’da dolaşıp duran V. E. Orel, pek çok Türkçe sözü de İslav kaynaklı göstermekte, 
Arnavutçadaki birçok İtalyanca, Grekçe, Romence, Makedonca ve Sırp-Hırvatça sözü de 
sözlüğüne almadığını açıkça söylemektedir
133. Sonuçta dış dünyada değil, yazarın zihninde 
oluşan ve kendisinin de dediği gibi “kurgusal” bir sözlük ortaya çıkmış ve yazarın pek sık 
kullandığı “Indo-European” sözü çerçevesinde amacına hizmet etmeğe başlamıştır. 
“Kurgu”ları bir kıyıya bırakıp “olgu”lara ve gerçeklere tekrar dönersek, eski bir 
bölünmeyi temsil eden Ermeni, Arnavut ve Gürcü dillerini Hint-Avrupa dil grubuna dahil 
etmekte bugün büyük güçlükler yaşanmaktadır. Bunun başlıca sebebi ise, Türkçenin bu dillere 
etkisinin, sadece sözlük temelinde kalmayıp, tıpkı güney İslavcası, Bulgarca, Makedonca, 
Romence ve Yunancada olduğu gibi, gramer ve söz dizimi düzlemine de sıçramış olmasıdır
134.  
Nitekim Arnavutçadaki Türkçe kaynaklı ek ve yapılar, birçok yazıya konu olmuştur.  
1972 yılında,  Hasan Kaleşi, bu konuda monografik bir çalışma yapmış
135  ve 1975 yılında da 
yukarıda ifade ettiğimiz gibi Norbert Boretzky, “Arnavutçadaki Türkçe Etkisi” adlı 
çalışmasının birinci cildini bu konuya ayırmıştır. Bu çalışmalarda da görüldüğü gibi, Türkçe 
çokluk eki ile sıfat ekleri (-li; -siz), kavram eki (-lik), meslek eki (-çi), eşitlik eki (-çe), 
küçültme eki (-çik), bu ekleri taşıyan birçok Türkçe sözün Arnavutçaya girmesi, Arnavutçanın 
dil ve düşünce düyasında bir gramer kategorisi oluşturmuş ve bu ekler, Arnavutça kelimelere 
de getirilmiÅŸtir. 
 
17.Türkçe-Yunanca İlişkileri 
Oğuz Türkleri Anadolu'ya gelmeden çok önce, belki Oğuzların bir kısmının da katıldığı 
başka Türk kavimleri, Karadeniz'in kuzey sahillerinde ve Balkanlar'da idiler ve buralarda 
çeşitli devletler kurmuşlardı. Periskop, Theofanis, Menandros gibi Bizans ve İbni Rüste, 
Gardizî gibi Arap tarihçileri, bu bölgede, Hun, Saragur, Ugor, Onogur, Avar, Bulgar, 
Peçenek, Hazar, vs. gibi çeşitli Türk kavimlerinden bahsederler.
136 Bu kavimlerin dilleri ile o 
devirlerin Grekçe ve Lâtincesi arasında olup bitenler konusunda hiçbir çalışma yapılmamıştır. 
Bu ilişkiler konusunda yapılan tek şey, Bizans kaynaklarındaki bu kavimlerle ilgili tarih 
verilerinin ve bunlara bağlı olarak geçen özel adların derli toplu bir yayınından ibarettir; bu 
kavimlerin dilleri ile Grekçe ve Lâtince arasındaki alıntılar söz konusu bile edilmemiştir.
137 
Türkçenin Yunanca ile ilişkisi, eski devirler ve Bizans üzerinden gerçekleşmiş sınırlı 
ilişki bir kıyıya bırakılırsa, 11. yüzyıldan 1920’lere kadar sürmüştür
138. 
17.1.Türkçedeki Yunanca Unsurlar 
Türkçedeki Yunanca unsurları araştıran çalışmalar, K. Miklosich’in eserinden bir kaç yıl 
sonra başlamıştır. Gustav Meyer
139 ve K. Krumbacher’in
140 eserleri aynı yıl içinde, 1893’te 
                                                 
133 Orel, V. E.: a.g.e., s. IX-XIII.  
134 Berberi, D.: a.g.e., s. 4. 
135 Kaleşi, Hasan: “Arnavut Dilinde Kullanılan Osmanlıca-Türkçe Ekler”, Bilimsel Bildiriler (TDK), Ankara 
1972, s. 141-149. 
136 Györffy, György: A magyarok elödeiröl és a honfoglalasrol. Budapest 1975. 
137 Moravcsik, Gyula: Byzantinoturcica I - II. Berlin 1958. 
138 Pavlos Georgidas, Die lautlichen Veränderungen der türkischen Lehnwörter im Griechhischen, Münih 1974. 
139 G. Meyer, Die Griechischen und Romanischen Bestandteile in Wortschatze des Osmanisch-Türkischen, 
Viyana 1893. 
140 K. Krumbacher, Zy den Griechischen elemente in Arabischen und Türkischen, Byzant Zeitschrift, 2, 1893. 
yayımlanır. Bu çalışmaları, A. Papadopoulos’un 1932 yılında yayımlanan Türkçedeki 
Yunanca sözleri incelediği eseri
141 izlemiÅŸtir.  
Yunancadaki Türkçe unsurlar konusu kadar ilgi çekmemiş görünen Türkçedeki Yunanca 
unsurlar konusu, daha sonra, bilhassa A. Tietze tarafından etraflıca çalışılmıştır
142. Tietze bu 
çalışmasında 347 sözü incelemiştir.  
1960 yılında Yunancadaki Türkçe unsurlar üzerine çalışan Konstantinos Kukkidis ise 
900 Yunanca sözün Türkçeye alındığını kaydeder
143.  
Bütün bu çalışmalardan sonra, Christos Tzitzilis, 1987 yılında yayımladığı eserinde, 
Türk yazı diline veya ağızlarına Yunancadan geçmiş 597 sözü incelemiştir
144 
17.2.Yunancadaki Türkçe Unsurlar 
Yunancadaki Türkçe unsurlardan ise ilk defa söz eden ve bu sözleri listeleyen ilk kişi F. 
Miklosich’tir. Daha sonra G. Meyer ve L. Rouzevalle
145 de bu konuda çalışmışlardır. Kıbrıs 
Türk aydınlarından Hüseyin  Şafi Alpay, Kıbrıs Rumcasındaki Türkçe sözlerin İngilizce 
anlamlarından oluşan kitapçığını 1937’e Larnaka’da yayımladı
146 ve 1940 yılında bizlere daha 
hacimli ve daha ayrıntılı bir kitap vadetmesine rağmen, bu işini Kıbrıs’ın kargaşa ortamında 
bitiremedi. Bu çalışmada 402 Türkçe söz yer almaktadır. Bu çalışmalardan sonra, 
Konstantinos Kukkidis, 1960 yılında Atina’da çalışmalarını yayımlar
147. Bu çalışmaların 
sonuçları, sonraki yıllarda ses ve anlamca inceleme altına alınır ve 1974 yılında Pavlos 
Georgidas tarafından Münih Devlet Üniversitesinde hazırlanan ve gecikmeli olarak daha 
sonra yayımlanan doktora tezi, Yunancadaki Türkçe unsurları ses bakımından inceler
148. 
Yunancadaki Türkçe unsurların sayısı, K. Kukkidis’e göre 3000 ve P. Georgidas’a göre ise 
1968’dir. 
1988 yılında ise  İ.T.Pambukis, Çağdaş Yunan Dilinin Türkçe söz varlığını incelediği 
eserini
149 Atina’da yayımladı. 1994’te Konstantinos Giagkoullis, Kıbrıs Rum diyalektinin 
etimolojik sözlüğünü Lefkoşa’nın Rum kesiminde yayımlar
150 . Bu sözlükte, 1520 Türkçe söz 
yer almaktadır. Son olarak 1998 yılında Ankara Üniversitesinde, Evangelia Ahladi tarafından 
hazırlanan yüksek lisans çalışmasında
151 Yunancadaki Türkçe unsurlar ile Türkçedeki 
Yunanca unsurlar, gösterdikleri ses ve anlam değişiklikleri içinde ele alınmıştır.  
Türkçenin bu dillerden başka Fransızca, Almanca ve İngilizce ile ilişkileri olmuştur; 
ancak  bu konularda yapılmış çalışmalar yetersizdir. Bu konuda tutarlı ve gerçekçi bir çalışma 
yapabilmek için, Türkçenin öteki komşularına oranla daha yeni devirlerde doğmuş olan bu 
genç dillerin Türkçe ile ilişkilerinin araştırılması kadar, eski Latin, Grek ve Germen dilleriyle 
ilişkilerinin de incelenmesi gerekmektedir. Türkçenin bu genç komşuları ile ilişkileri 
                                                 
141 A. Papadopoulos, Da ek tis Ellinikis daneia tis Tourkikis, Atina, 1932. 
142 Andreas Tietze, Einige weiteregriechische Lehnwörter im anatolischen türkischen, Nemeth Armağanı, Ankara 
1962, 373-388 s.; Die formalen Veränderungen an neueren europäischen Lehnwörter der mittelgriechischen 
Lehnwörtern im türkischen, Oriens V, 230-268 s.; Griechischen Lehnwörtern im anatolischen türkischen, 
Oriens VIII (1995), 204-257 s. 
143 Konstantinos Kukkidis, Elnikon Lekson Paragomenon ek dis Turkilis Glosis, Atina, 1960. 
144 Tzitzilis, Christos, Griechische Lehnwörter im Türkischen (mit besonderer berücksichtigung der anatolischen 
dialekte), Viyana 1987, 201 s. 
145145 Les emprunts turcs dans la grec vulgaire de Roumélie et spécialement d’Adrianople, Paris 1912. 
146 Alper, Hussein Shafi, Alper’s Vocabulary, Larnaca 1938, 20 s. 
147 Konstantinos Kukkidis, age. 
148 Pavlos Georgidas, Die lautlichen Veränderungen der türkischen Lehnwörter im Griechhischen, Münih 1974 
149 Ä°.T.Pambukis, Tourkikis lezeis stin Elliniki, Atina, 1988. 
150 Giagkoullis, Konstantinos, Leksiko Etimologiko kai ermnieütiko tis kupriakis dialektoi, Strovolos-Lefkoşe 
1994, 186 s. 
151 Evangelia Ahladi, Ödünçleme Süreci ve Dilbilimsel Görünümleri: Tütkçe ve Yunancada Ödünçlemeler, 
Ankara, 1998, A.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, basılmamış yüksek lisans tezi. 
konusunda az sayıda birkaç çalışma söz konusudur. Süleyman Yıldız’ın doktora çalışmasına 
göre Almancada 166 Türkçe söz vardır. İngilizcede ise Gatenby’e göre 247
152, İrek Bikkinin’e 
göre 800 civarında Türkçe söz yer almaktadır. 
 
 
 
 
 
 
                                                 
152 Gatenby, E. V.:  “Material for a study of Turkish Words in English“, A.Ü. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi XII, 
1954, s. 90.